Bir konağı, bir yalıyı görür, ''ne güzel" derler. Onun önce bir "düşünce" olduğunu, sonra da kum yığınları, çakıl, kireç, tuğla yığınları, dikmeler, keresteler, çiviler, boyalar olduğunu, bunların araba araba taşındığını kim aklına getirir?
Hatice gibi histerik kadınlar seviliyor sanırım Nahit yani İbiş için rüyalarının gerçekleşmediği aksine parçalandığı bir yaşam ne yazık ki. Hayatta her hayal edilenin de olmayıp hayat sen planlar yaparken başına gelenlerdir diyelim
O rüyaları ve kabusları aydınlatan ışık artık yoktu. Çünkü Nahit Bey mini mini bir kedi yavrusu için "gelsin" demişti . Gelen Hatice oldu...
Giden ise her şey ...
Aşk ya vardı, ya yoktu. Varsa ne zamandan beri hesap , kitap, taktik, maktik meselesi olmuştu ? İnsan kendini ona , bir temmuz ikindisi, güneşi binbir parça etmiş sulara dalar gibi koyvermeliydi. Mertçesi, yiğitçesi bu idi işte.
"Aşk ya vardı, ya yoktu. Varsa ne zamandan beri hesap, kitap, taktik, maktik meselesi olmuştu? İnsan kendini ona, bir Temmuz ikindisi, güneşi binbir parça etmiş sulara dalar gibi koyvermeliydi. Mertçesi, yiğitçesi bu idi işte."
Herkes yalnız başına ölecektir, derler. Sanki yaşayışlar paylaşılabilirmiş, paylaşılıyormuş gibi... Bir piyesten mi hatırlıyordu ne:
''-Zaman geçer ve insan harcadığı zamanda yalnız kalır."
"Osmancık, Küçük Ağa, Firavun İmanı" gibi tarihî romanlarıyla tanınan ve edebiyatımızda haklı bir üne kavuşmuş olan Tarık Buğra'nın "İbiş'in Rüyası"adlı romanı tiyatro tadında - aynı zamanda sahnelenmiştir- bir eser. Romanda küçük yaşta tiyatroya merak salmış Nahit'in tüm zorluklara rağmen tiyatro oyuncusu olması, kendi adıyla meşhur bir tiyatro işletmesi, aşkları, terk edilişleri, 1930'lu yılların sanat anlayışı, yine aynı yılların İstanbul hayatı, kadın ve erkek ilişkileri, arada sırada değinilen Türk ve dünya siyasası- Serbest Fırka'nın kuruluşu ve Nazizim- İstanbul'un sert geçen kışları, insanların tiyatro ile kendini gerçekleştirme çabası vb. bir sürü şey dile getiriliyor.
Romanın dil ve üslubu ise ayrıca hayranlık uyandırıcıdır. Güzel Türkçemizin kendini bulduğu enfes bir roman okuyorsunuz. Bazı yazarlar vardır ki insanların onların eserlerini ayrım yapmadan okuması gerektiğini düşünüyorum. Zira bu husus; belirli bir dil ve ifade gücüne ulaşmak için gerekli bir şey bence. İşte Tarık Buğra da bu yazarlardan birisidir. Romanlarıyla, hikâyeleriyle; piyes ve gazete yazılarıyla önünüzde çok farklı ufuklar açıyor.