İbn Arabi Anısına

Kolektif

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Sunuş
17. yüzyılda Modern Felsefe ve doğurduğu "bilimsel yöntem", evreni yani varlığı, tümüyle düalist bir ayrıma mahkum kıldı. Fizik ve metafizik, felsefe ve din, akıl ve vahiy ontolojik birlikteliklerini salt bu indirgemeci tutuma kurban vermişlerdir. Her bir tarafın diğeri karşısında yabancılaşarak farklılaşması, bugün de "bilen
Sayfa 7 - İNSAN YAYINLARI ☪ birinci baskı, istanbul-ekim 2002
Allah varlıkları, onlara ihtiyacı olduğu için değil onlara kudretini göstermek için yaratmıştır. Yaratmadaki kemâl-ı hikmeti, su ve çamurun yüceliğini göstermektir. Çünkü Hak insan dışındaki hiçbir varlığı var kılarken, “Yeryüzünde bir halife yaratacağım” dememiştir. İnsanın yaratılışındaki hikmet de Hz. Peygamber (s.a.s.) in yüceliğini göstermektir. Çünkü cesetlerin hikmeti, kâf-ı kenziyeyi “Ben bilinmeyen bir hazineydim” ortaya çıkarmaktır. Vücüddan maksat Yaratıcılarını bilmek/mârifettir. Mârifetlerin en mükemmeli kendisine mahsüs kılınan da efendimiz Muhammed (s.a.s.)'in kalbidir.
Reklam
ibn Arabi bazen de “anlayış/fehm” kelimesini, “bilgi/ilim” kelimesinin mukâbili olarak kullanmaktadır. Çünkü ilim, bilineni/ma'lâmu kuşatmaktır; fehm ise ma'lümun hakikat ve künhüne vâkıf olmaktır. Bu yüzden de fehm, ilmin aksine kulun çabası ile kazandığı bir şey değil; vehb-i ilâhidir, i'lâm-ı rabbânidir. Nitekim rüsüm ilimlerinden olan fıkıh usülü de kulun çalışmasıyla kazandığı ilimlerdendir. Ebü Yezid el Bistâmi (6. 262/875) bu anlamda rüsüm ehline hitâben şöyle der: “Siz ilminizi ölülerden aldınız; bizse hiç ölmeyen Hay'dan aldık.”
İbn Arabi vahdet-i vücüd fikrinin unsurlarını kasıtlı olarak dağınık bir hâlde zikretmiş, görüşlerinin eksiksiz ve tam hakikatini özellikle gizlemiş, düşüncelerini ehil olmayan kimselerden bilinçli olarak saklamıştır. Bu durum, büyük bir beste yapan, sonra da onu insanlardan saklamak içine doğan, bu yüzden de besteyi yırtıp parçalayarak melodilerini başka melodilerle karıştıran bir müzisyenin durumuna benzemektedir. Başka melodiler arasına karıştırılmış olan bu bölük pörçük beste, artık kim bütün gayret ve çabasını onu diğerlerinden seçip ayırmaya adarsa onun olacaktır.!9
İnsan Allah'ın ezelde irâde ettiği mümkün fiiller arasında fiili olarak seçimde bulunur. Allah'ın inâyeti insanın fiillerinin a'yan-ı sâbitesinde takarrur ettiği şekle uygun olarak tahakkuk etmesini gerektirir. Yani insan bir hayır işlediğinde bu onun hayır işlemeye dair ezeli istidâdından kaynaklanmıştır. Şer işlediğinde de bu onun şer işlemeye dair ezeli istidâdından sudür etmiştir. Kul her iki hâlde de amelinin meyvesini yani ezelde yaratıldığı hâlin meyvesini toplamıştır.!9 Şer, Allah'ın onu işleyen kimseye ilâhi iradesine karşı gelmesini emretmesi olarak açıklanır. Yoksa Allah'ın dilediğinden başka bir şey gerçekleşmez. Allah onu dilemiş o da olmuştur; kendisine emredilen kimsenin emredildiği şeyi Allah irâde etmemiştir ki kendisine emredilen kimseden bu vâki olsun ve muhâlefet veya masiyet olarak isimlendirilsin.29 Her varlık sonunu kendisi tayin eder, saâdet veya şekâyı kendisi için gerçekleştirir.
Külli nizama dair bilgimiz arttıkça bu ebedilikten aldığımız pay/haz da artar. "Bizim bütün saddetimiz Allah sevgisine bağlıdır. Allah sevgisi de zorunlu olarak marifetullaha baglıdır.
Reklam
İÇERDİĞİ MAKALELER
İBN ARABİ'NİN HAYATI... [ Tahir Uluç ] GİRİŞ: İBN ARABÎ ANI KİTABI ... [ Dr. İbrâhîm Medkûr ] İBN ARABİ HAKKINDA YAPTIĞIM ÇALIŞMA .. . [Dr.EbûT-AlâAfffî]
İNSAN YAYINLARI ☪ birinci baskı, istanbul-ekim 2002
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.