Şu arzda bin küsür yıl önce dolanmış İbn-i Fadlan'ın, 1000 yıl sonra bu topraklarda (anadolu, küçük asya, Türkiye) bu denli gürültü patırtı koparacağını kim tahmin edebilirdi ?
Milletçe, okuduklarımızı meşrebimizce anladığımızın, tarafgirliklerimizi tarihle beslediğimizin bir başka kanıtı bence bu seyahatname.
Bağdat'taki halifenin lütuf ve inayetiyle yollara düşüp Türk halklarının yaşadıkları topraklarda dolanan, Slavlar'a da rastlayan İbn-i Fadlan okuması son derece eğlenceli bilgiler kaydetmiş. Fakat benim ele alacağım yönü başka.
MEB müfredatının kemikleşmiş tümcesi "Türkler kitleler halinde Müslüman olmaya başladı"dan öncesi her Türk'ün merakını celb etmiştir.
"İslam'dan önce neydik, nasıldık?" sorusu popülerdi ve kanımca popülerliğini kaybetmeyecek. Dolayısıyla İbn-i Fadlan'ın gözlemleri önemini korumaya devam edecek.
Buradan tarafgirliğimize döneyim.
İki ana argüman...
- İslam'dan önce ülküsüz cesetler gibiydik, İslam'la ruh kazandık.
- İslam'dan önce yüksek hasletlere sahip ulu bir millettik, İslam'la birlikte alçaldık.
Seyahatname'de bu iki önermeyi de besleyecek bilgiler yok. İyi tahsil görmüş, hükümdarların saraylarında oturmuş bir Arap katibin, göçebe Türk halklarıyla ilgili gözlemleri var yalnızca.
Eser, argümanlar çarpıştırdığınız şanlı savaşlarınız için elinizde tuttuğunuz bir silah değil, eksantrik bir seyyahın gözlemleri sadece, bunun bilinciyle okursanız alacağınız lezzet artacaktır.