Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İbrahim Efendi Konağı

Samiha Ayverdi

İbrahim Efendi Konağı Gönderileri

İbrahim Efendi Konağı kitaplarını, İbrahim Efendi Konağı sözleri ve alıntılarını, İbrahim Efendi Konağı yazarlarını, İbrahim Efendi Konağı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İşte meye coşkunluk veren, onu kendi gönül heyecanlarına avuç açtıran bu dudaksız kadehsiz sarhoşluk, insan oğlu için ne baht, ne devlet, ne saâdet... Amma bilen nerde, tadan kaç kişi? Nerede, ah nerede o her aradığını kendinde, kendi içinde bulan yüce insan? Şu köhne, şu ihtiyar dünya onlara, o yücelerden yücelere nasıl da her demde, her devranda, her asırda, her zamanda muhtaç, zebun ve boynu eğri...
Sayfa 203Kitabı okudu
İnsan oğlu, biyolojik ve psikolojik istiklaline rağmen çözülmeyen bir bilmece idi. Fakat yaratılış boyunca da kendi mahdut idrakiyle, kendi bilmecesini çözmeye uğraşmaktan geri durmamıştı.
Sayfa 53 - Kubbealtı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Ah bu ağaçlar... şehri şehir yapan, binlerce yeşil gözün kadehi ile etrafa huzur dağıtan vefalı, sefalı, sadık dostlar... eskiden İstanbul şehri bu asil, bu kanaatli aşinaların varlığı ile ne kadar mesut, ne kadar memnun ve ne kadar mamurdu.
Sayfa 42 - Kubbealtı YayınlarıKitabı okudu
Temâşâ târihimizin ilk garp usulü sahnesi Sultan Mecid'in Dolmabahçe'de kurdurduğu saray tiyatrosudur.
Sayfa 123Kitabı okudu
Devir o devir idi ki, insan oğlu henüz kendinden kaçmıyor, tahsil terbiye, meslek ve cemiyet icapları yanında meşgul olunacak, hizâya çağrılacak tasfiye edilecek bir iç tabiatı olduğunu da kabul ederek kendi kendisinin hakimi ve mürebbisi olmak îtiyâdını muhafaza ediyordu. Onun için de aynı insan oğlu, kendine yakın olduğu ölçüde, mekânına ve çevresine de yakın ve muhabbetli idi. Henüz hayâtını hârice nakletmemiş bulunduğundan, zevki, hazzı ve neşveyi de kendinden, muhîtinden uzaklarda aramıyor bilâkis kendinde ve çevresinde bulmaktan hoşlanıyor ve bu da onu doyuruyordu.
Sayfa 112Kitabı okudu
Birinci Sultan Ahmed zamânında başladığı rivayet edilen mahyanın üç yüz senelik bir mâzisi var demekti. Bir anlatılışa göre, Fâtih Câmii müezzinlerinden Kefeli Ahmed Efendi'nin işleyip pâdişâha hediye ettiği bir çevre, mahyacılığın doğuşuna esas olmuştu. Şöyle ki, Birinci Sultan Ahmed, bu çok beğendiği çevrenin üstündeki yazı ve resimlerin, minâreler arasın da kandillerle işlenebileceğini düşünerek devrin hüner erbabına bu yolda bir tecrübeye girişmelerini emretmiş ve işte nihâyet, ince bir sanat olan mahyacılık da bu sûretle doğup gelişir olmuştu.
Sayfa 106Kitabı okudu
Reklam
Eski insanlar namazlarını vaktinde ve bilhassa cemaatle kılmaya dikkat ve itina gösterirlerdi. Câmi, kalabalıkların en kolay ve en samimi bağlarla sosyalleşebildikleri ve kendi aralarında bir âşinâlık alış verişi edip mânevî bir köprü kurdukları bir mahaldi. Öyle ki, insanoğlu kendi kendini madde âleminin günlük boğuntusundan, iş gibi, yemekiçmek, uyku gibi mekanik esaretinden bir mânevî istiklâl bölgesinin huzur ve emniyetine atmak suretiyle hürriyete iltica ederdi. Namazdaki teslimiyet, kulun kendini inkâr etmesi veya nefyeylemesi değil; belki bindiği gemi batarken, ya da ateş hattında kurşunlar tepesinden yağarken dahi onu, rahatlıkla Hakk'ın huzurunda tutabilen hudutsuz kudretti.
Sayfa 105Kitabı okudu
Ramazanda zengin, orta halli hattâ fakir, her kesin kapısı ve sofrası herkese açıktı. Akrabâ ve yakın dostlar arasında, dâvetsiz olarak iftara gitmek, bir saygı ve nezaket kaidesi idi. Buna mukābil akrabâlık, ahbaplık ve komşuluk münasebetleri gereğince yapılan iftar dâvetleri de gene, davet edilene karşı davet edenin alâka, itibar ve saygısının bir nişanesi demekti. Onun için bir yandan eşi dostu, hısımı akrabâyı ağırlamak, bir yandan fakiri fukarayı kollamak için kurulan iftar sofraları, Kadir gecesine kadar devam eder ve böylece otuz ramazan İstanbullunun kapısı açık bulunurdu.
Sayfa 103Kitabı okudu
Seven, sırasında alacak iken verecek, söyleyecek iken susacak, gülecek iken ağlayacak; mihnetleri minnet bilecek; ağulara şeker diyecek; ölecek, her nefes bin kere ölüp bin kere dirilecekti. İşte bunun için aşk, kolayına söylenen; gücü ne işlenen bir kârdı. Sevgide mühim olan, almak değil vermekti.
Esef olunur ki memleket, inkılapçılığın da muhâfazakârlığın da felsefesini yapabilecek ilmî ehliyeti hâiz, üstün insanlardan mahrumdu.
Sayfa 21 - Kubbealtı YayınlarıKitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.