İçimden Geçen Şehirler

Yıldız Ramazanoğlu
Şehirlerde kitaplar gibi . Bazı kitapları tekrar tekrar okuruz; yaşımız ilerledikçe, hayat dair deneyimlerimiz genişledikçe her seferinde kitap bize başka türlü görünür. cümleler sanki öncekinden farklı kurulmuştur. Şehir de böyle.
Reklam
bir şehir plancısı bu tanımı çok sevdi:)
Şehirleri bir resim gibi değil nefes alan, emek isteyen, yaralanıp sonra iyileşen sevgi ve şefkat canlılar olarak gördüm. Ağırbaşlı, dikbaşlı , yumuşak başlı ya da başına buyruk şehirler. İçine adım attığımız andan itibaren bizi derinden etkileyen, şeklini birbirimizi karşılıklı sararak, dışlayarak, yeniden yoğurmaya başladığımız ele avuca sığmaz canlılar.
Yolcu vapuruyla yarışan yolcular olmasaydı, insanların kiminin gözleri uzaklara dalmış, kimi de dalar gibi yapmış öylece yolculuğun bitişini bekliyor olacaklardı.
Bazen şekilleri yanılsamalar halinde bizim hayal gücümüz, değişken ruh halimiz yaratır.
Reklam
Her şey saçma ama artık hiç kimse hiçbir şeye şaşırmıyor , çünkü herkes her şeye alışmış durumda.
Sayfa 146Kitabı okudu
Reklamla ve medyayla genel bir rıza imal eden, halkı bir şekilde ikna eden sinsi zulüm sistemi.
İnsan bazen herkesin çarparak çarpılarak nereye aktığını merak ediyor. "Durun kalabalıklar!" demek mi lazım?
Reklam
Mektup yazma son romantiklerle birlikte yirminci yüzyılın boz bulanık sularına gömüldü.
"Doğup büyüdüğümüz şehirde ilk gençliğimizi de geçirmişsek şehrimiz odur artık. "
Osmanlı aydınlarının ışıltılı, keyifli şehri kendilerini kaybedercesine keşfetmeye başladığı bir dönemde Victor Hugo Sefiller'i yazıyordu. 1868'de yayınlanan eserde yüzlerce sayfayı Paris'in varoşlarına ayırmıştı. "Burası korkunç bir yerdir. Burası karanlıkların kuyusudur. Körlerin çukurudur burası. Cehennemin ta kendisidir." O günden bugüne şehirler için söylenen şeylerin hepsi birden doğrudur, iddiaların tümünün bir toplamıdır bu mekanlar. Şehir en çok da yalandır, oyalanıp durduğumuz, bizi evrenin genel ahenginden koparan, şu dünyadaki sınırlı vaktimize, en değerli mülkümüzü yiyip bitiren yerdir.
Neden Kabe’nin her yerden görülebilecek şekilde bir dağın tepesine ya da şehrin yüksekçe bir yerine inşası murat edilmemiş? İhtişama ulaşmak için hep yukarıya doğru yol almaya alışık ruhlarımız için tam bir paradoks. Yanına yaklaşılmadıkça şehrin hiçbir yerinden bir türlü görülemeyen kara örtülü ev. Kabe. Dağlara tırmandıkça daha çok göremezsiniz. Siz yükseklere çıktıkça o daha çok görünmez olur. Bu da Mekke’nin sadece inananların ürperebileceği özel gizlerle dolu bir peyzaj.
Resim