İçimizdeki birine ya da birçok duygunun izine rastlayabileceğimiz bir eser olmuş.
“Bu bir ihanet öyküsü mü yoksa korkunç bir aşk öyküsü mü?”
Deneme türünde olmuş, dolayısıyla birçok duyguyu kendine has tarzıyla anlatmış. Tespitleri ve tasvirleri çoğu zaman şaşkınlıkla okuturken, genelde düşündürücü bir yanı var. Bazı cümlelerinin altında derin anlamlar ararken, bazen de abartıya kaçtığını düşünebiliyorsunuz; şu cümleyi bu kadar süslemenin ne anlamı var diye.
30 farklı anlatımla birlikte kitabı bittikten sonra tekrar okuma isteğiniz oluşabiliyor ama eğer Ahmet Altan’ı zaten sevmiyorsanız ve sırf meraktan okuduysanız, tekrar başlama olasılığınız da çok düşüktür.
İçlerinden en çok beğendiklerimse;
-Bir Sergiden Tablolar
-Eleni ve Küçük Gelin
-Gel ve Al
Ufak bir not; bir ara kitapla ilgili olarak çok fazla yazılıp çizildi. Anamalcı atıflardan, gereksiz bir kitap olduğuna kadar… Ucuz olmasından tutun da, şan şöhret için yazıldığına kadar. Akla gelebilecek birçok söz söylendi ama hepsini kulak ardı edip, kendi işimize bakmalıyız. Okumalı ve okumaya devam edip, kendi kararlarımızı kendimiz vermeliyiz. Yoksa; “Aaa.. Bak şöyle böyle demişler, neyse hiç okuyarak vakit kaybetmeyeyim” diye birçok eseri kaybedebilirsiniz.
Ek: Birçok yazar ve yazıyla da sözü geçmektedir; Çehov, Hugo, Tolstoy gibi devam eder…
Çehov'un Martı Piyesinden:
“Eğer bir gün hayatıma ihtiyacın olursa, gel ve al onu!”