İnsan Vücudunun 3,5 Milyar Yıllık Tarihine Seyahat

İçimizdeki Balık

Neil Shubin

İçimizdeki Balık Sözleri ve Alıntıları

İçimizdeki Balık sözleri ve alıntılarını, İçimizdeki Balık kitap alıntılarını, İçimizdeki Balık en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Renkli görebilen öteki primatlar üzerindeki çalışmalardan, bizdeki renkli görme biçiminin, bundan yaklaşık 55 milyon yıl önce ortaya çıktığını hesaplayabiliyoruz. Bu dönemde tarih öncesi ormanların bileşimlerinde değişiklikler meydana geldiğine kanıt oluşturacak fosillere sahibiz. Bu dönemin öncesinde, ormanlarda incir ve hurma ağaçları çok boldu; ama bu meyve­ler lezzetli olsa da, hep aynı renkteydi. Daha sonraki ormanlar­ da bulunan bitki çeşitliliği daha fazla ve bitkiler de muhtemelen farklı renklerdeydi. Renkli görmeye geçişin, tek renkli bir ormandan, çok daha zengin renklerde yiyeceklerin bulunduğu bir ormana geçişle bağlantılı olduğu, bu durumda akla aykırı bir iddia sayılmaz.
İnsanlığımızın ve çektiğimiz birçok sıkıntının temellerini, geze­genimizde gelmiş geçmiş belki de en iddiasız canlıların içinde yerleşmiş bulmak kadar güzel ve derin, başka çok az şey olsa gerek.
Reklam
Dış gebeliklerin yaklaşık yüzde 96’sı yumurta kanallarında (Fallop tüpler) döllenmenin gerçekleştiği yere çok yakın bir bölgede görülür. Bazen mukoza salgısı, blastosistin rahme geçişini engelleyerek blastosistin tüplere yerleşmesine yol açar. Dış gebelik zamanında fark edilmezse, çeşitli doku yırtılmalanna neden olabilir. Çok nadiren blastosist, annenin vücut boşluğuna; bağırsaklar ile vücut duvarı arasındaki boşluğa atılır. Bu blastosistlerin, rektu­mun ya da rahmin dış tabakasına yerleştiği daha da ender durumlarda, fetüsün, gebeliğin sonuna kadar gelişimini burada sürdürdüğü olağandışı vakalara da rastlanır! Bu fetüslerin, bazen annenin karnı açılarak dünyaya getirilmesi mümkün olsa da, bu tür bir yerleşim genelde çok tehlikelidir; çünkü anne için kana­ maya bağlı ölüm riskini, normal gebeliğe kıyasla 90 kat artar.
Biz insanlar, şaşmaz bir düzenle biraraya gelen yaklaşık 2 tril­yon hücrelik bir bileşimiz. Vücudumuz, tam da olması gereken yerde bulunan hücrelerimizle ve organlarımızla üç boyutlu yapıdadır. Kafamız en üstte, omuriliğimiz ise sırtımıza yakın konumlanmıştır. Mide ve bağırsaklarımız karın bölgesinde, kol ve bacaklarımız da yanlardadır. Bu temel yapı, bizi hücre yığın­larından veya kümelerinden oluşan ilkel canlılardan ayırır.
Koku her şeydir diyebilirim :D
Kokular, hepimizin bildiği gibi, dünyamızı algılama biçimimiz üzerinde derin bir etkisi olabilecek uyarımlar uyandırır beynimizde. Bize, çocukluğumuzun dersliklerini veya büyükannemizin tavan arasındaki küf kokulu sıcaklığını hatırlatan bir ko­ku, çoktandır gömülü duran duyguları uyandırabilir. Daha da önemlisi, kokular, hayatta kalmamıza yardımcı olabilir. Lezzetli bir yemeğin kokusu bizi acıktırır, lağım kokusu midemizi bulandırır. Çürük yumurtadan sakınmak doğamızda var. Evinizi sat­mak mı istiyorsunuz? Evinizi görmeye geldiklerinde fırında ekmek pişiriyor olmanız, ocakta kapuska pişiriyor olmanızdan çok daha iyi olacaktır.
Fıtık deyince aklıma Adnan Oktar geliyor ıyykk :D
Fıtığa yatkınlığımız, en azından kasığa yakın fıtığa yatkınlığı­mız, bir balık vücudunu alıp onu yavaş yavaş bir memeli vücu­duna dönüştürmenin sonucudur. Balıkların cinsiyet bezleri, göğüslerine doğru ve kalplerinin yakınına kadar uzanır. Memelilerde durum böyle değildir ve sorunda bu noktada ortaya çıkar. Gerçi yumurtalıklarımızın göğsümüzün içinde ve kalbimizin yakınında olmaması çok iyi bir şeydir (gerçi öyle olsaydı Bağlılık Yemini etmek farklı bir deneyim olabilirdi). Eğer cinsiyet bezlerimiz göğüs boşluğu­muzda olsaydı, çocuk sahibi olamazdık.
Reklam
Spor neden mi gereklidir;
İnsanlarda, listenin başında yer alan ölüm nedenleri hangi­leridir? Liste başı on nedenden dört tanesi -kalp hastalıkları, şeker, obezite ve inme- bir tür genetik, muhtemelen de geçmişten kaynaklı temele sahiptir. Sorunun büyük bölümü, vücudu­muzun aktif bir hayvana uygun biçimde inşa edilmiş olmasına rağmen, bizim patates gibi hareketsiz bir hayat sürmemizden kaynaklanır.
Bu minik solucanlarla ortak bir noktamız daha var: solun­gaç yayları. Bu yaylardan bol miktarda içeren Amphioxusta, her bir yayla ilişkili olan bir de küçük kıkırdak çubuğu vardır. Çenemizi, kulak kemikçiklerimizi ve gırtlağımızın parçalarını oluşturan kıkırdaklar gibi, bu çubuklar da solungaç yarıklarını destekler. Kafamızın özü solucanlara, yani kafası bile olmayan organizmalara kadar uzanır. Peki, ama Amphioxus bu solungaç yaylanyla ne yapar? İçlerinden su pompalayarak küçük yiye­cek parçalarını süzer. İşte kendi kafamızın temel yapısı da, böylesine mütevazı bir başlangıcın ürünüdür. Tıpkı dişlerin, genlerin ve üyelerin yüzyıllar içerisinde değişikliğe uğraması, işlevlerinin farklı amaçlara göre uyarlanması gibi, başımızın temel yapısı da değişikliğe uğramış ve uyarlamalardan geçmiştir.
Bizim primat geçmişimizdeki önemli olaylardan birini, mesela renkli görmenin ortaya çıkışını ele alalım. İnsanların ve en yakın kuyruksuz maymun akrabaları olan yani Eski Dünya maymunlarının, üç farklı türde ışık reseptörüne dayanan çok hassas bir renkli görme kabiliyetine sahip olduklarını hatırlayalım. Bu reseptörlerin her biri farklı tipte ışığa ayarlıdır. Diğer memelile­rin çoğunda ise sadece iki tip reseptör bulunduğu için bizim kadar çok sayıda rengi ayırt edemezler.
“Anladım ki, bir çarpışmaya hazırlanırken planlama yapmak şarttır, ama planlar hiçbir zaman işe yaramaz.”
Reklam
Bir milyar yıl önce, mikroplar, bir­birini yemeyi öğrenmişti. O halde, vücut geliştirmek için makul bir neden vardı ve bunun için gereken araçlar da zaten hazırdı. Ancak önemli bir şey eksikti. Bu şey, yeryüzünde vücutların ihtiyacını karşılamaya yetecek kadar oksijendi. Yeryüzünde oksijen artınca, her yerde vücutlar ortaya çıktı. Artık yaşam, bir daha eskisi gibi olmayacaktı.
Dişler, memeler, tüyler ve kıllar. Hepsi de, iki deri katmanlarının birbiriyle etkileşimi sonucu gelişmiştir.
Sineklerin önemsiz olduğunu düşünüyor­sanız, şuna ne diyeceksiniz: Sineklerdeki mutasyonlar bize, insan embriyosunda etkili olan en temel vücut planı genleriyle ilgili önemli ipuçları sağlar.
Öğrencilere, insan kafasındaki sinirleri öğretmenin en kolay yolu, onlara köpek balıklarında ne olup bittiğini göstermektir. Kol ve bacakları anlatmanın en kestirme yolu da balıklardan geçer. Sürüngenler ise, beynin yapısını çöz­ meye çalışırken imdada yetişir. Çünkü bu canlıların vücutları, bizim vücudumuzun daha basit birer versiyonudur.
İçince kafanız dönüyorsa sebebi kulağınız :D
Fazla içki içtiğimizde kan dolaşımımıza bolca etanol karışır. Kulak kanallarımızın içindeki sıvıda zaten çok az etanol vardır- Alkol almayı sürdürdükçe, kanımızdaki alkol iç kulağımızdaki sıvıya da geçmeye başlar. Alkol bu sıvıdan daha hafif olduğa için, bu sıvıya karışması, bir bardak zeytinyağına alkol boşaltmasına benzer bir sonuç verir. Tıpkı alkol katıldığında zeytinya­ ğının bardakta dolanıp durması gibi, kulağımızın içindeki sıvı da öyle dolanıp durur. Bu konveksiyon, içkiye düşkün olanları­mızda ciddi hasarlara yol açar. Tüysü hücrelerimiz uyarılır ve beynimiz hareket ettiğimizi sanır. Ancak hareket etmemekteyizdir; ya tökezleyip bir köşeye yığılıp kalmış, ya da bir bar taburesinde uyuklar haldeyizdir. Beynimiz oyuna gelip aldanmıştır. Sorun, gözlerimizi de etkiler. Dönüp durduğumuzu sanan beynimiz bu bilgiyi göz kaslarına iletir. Gözümüz seğirme hare­ketleriyle birlikte tek tarafa (genellikle sağa) kaymaya başlar. Zilzurna sarhoş birinin gözlerinde, nistagmus adı verilen bu tipik seğirmeyi görürsünüz. Bu durumu polisler de gayet iyi bilir ve otomobillerini çılgınca sürdükleri için durdurdukları kişilerde, genellikle nistagmus olup olmadığına bakarlar.
479 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.