Tasavvuf Açısından Manevi Değerlerimiz

İçimizdeki Dünya

Dilaver Selvi

Oldest İçimizdeki Dünya Quotes

You can find Oldest İçimizdeki Dünya quotes, oldest İçimizdeki Dünya book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Müfessirlerden biri, maddî ve manevî nurları şöyle tanıtmıştır: “Üç nur vardır ki, gökte parlar. Diğer üç nur ise sırtımda (kalbimde) ışık verir. Gökteki nurlar ay, yıldız ve güneştir. İçimdeki nurlara gelince... Öğrendiğim ilimler, kalbimin yıldızıdır; akıl, onun ayıdır; Rahman’ı tanımak (mârifet) ise parlak bir güneştir.Allah’ın kitabı Kur’ân, rehberim; Allah’ın evi (Kâbe), kıblemdir; dinim, dinlerin en üstünü İslâm’dır. Şefaatçim, Resülullah’tır (s.a.v); Rabb’im Allah ise çok affedicidir; ondan başka ilah yoktur. Allah büyüktür.”2
İbn Acibe, Nur suresinin 35. âyetinin tefsirinde nurları şöyle tanıtır: Eğer nurla, kulluk hükümlerinden zâhirî ameller aydınlanıp ortaya çıkıyorsa, ona, “İslâm nuru” denir. Eğer nurla, delil yoluyla Allah’ın yüce zâtına ve kemaline ait vasıflar ortaya çıkıyorsa, ona, “iman nuru” denir. Eğer nurla, müşahede yoluyla, Cenâb-ı Hakk’ın zâtının hakikati ve sırları ortaya çıkıyorsa, ona, “ihsan nuru” denir. Birincisi (İslâm nuru), yıldızın ışığına benzer. İkincisi (iman nuru), kamerin ışığına benzer. Üçüncüsü (ihsan nuru) ise, güneşin ışığına benzer; bunun için sufiler, durumlara göre, “İslâm yıldızı”, “iman kameri” ve “irfan güneşi” tâbirlerini kullanırlar.”4 Nur ile ziya (ışık, aydınlık) arasında fark vardır. Nur, asıldır; aydınlık (ziya), ona tâbidir. Nur, kaynaktır; ziya, ondan yayılan ışıktır. Bunun için yüce Allah’a “'en-Nur” denir; fakat “ziya” denilmez.5 Allah Teâlâ, nurun nurudur; yani bütün nurların kaynağı, yaratanı ve dağıtanıdır. Her iki nur çeşidini yaratan yüce Allah’tır. Allah bütün nurların, ışıkların, aydınlıkların, hayat sebeplerinin ve hareketlerin yaratıcısıdır. Asıl hayat kaynağı odur. Bunun için yüce Allah’ın güzel isimlerinden biri de “en-Nür”dur.6
Reklam
Yüce Allah’ın bütün isim ve sıfatları yüce Zât’ına hastır. Allah; zâtı, sıfatları ve fiilleriyle tektir; hiçbir varlık ona benzemez, hiçbir varlığın sıfatları da onun sıfatlarına benzemez. “Allah; görür, işitir, konuşur.” deriz; fakat onun görmesi, işitmesi ve konuşması yüce Zât’ı gibi, bizim hayâlimiz dışındadır; varlıkların görmesine, işitmesine ve konuşmasına benzemez. Zât’ı gibi, sıfatlarının ve bu sıfatların tecellilerinin de eşi, benzeri, dengi yoktur. Yüce Allah’ın nur sıfatı da böyledir. İmam Gazâli, yüce Allah’a “en-Nur” denmesini şöyle açıklar: “Asıl nur, kendisi bizatihi mevcut olan ve başkasına vücut veren şeydir. Bu manada yüce Allah nurdur. O, bizatihi mevcuttur ve kendisinden başka bütün varlıkların varlığı ondandır.”7 Allah Teâlâ, bütün nurların kaynağı olduğu için kendisine “Nur” ismini vermiştir. Gözler onun nuruyla görür, kalpleri onun nuruyla doğru yolu bulur. Yahut Allah Teâlâ, her şeyde zahir olduğu ve vücut bulan her varlığı o ortaya çıkardığı için, ona, “Nur” denmiştir.8
Nuru, ilmin nuru ve amelin nuru olarak iki kısma ayıran Muhyiddin b. Arabi (638/ 1240),10 bilinen, hissedilen ve hayal edilen her şeyin nurla bilindiğini; göz, kulak, dil, akıl gibi bütün his ve idrâk organlarının görevlerini nurla yaptığını, bunun da şahıslara göre değiştiğini belirtmiştir.ıı Yüce Allah, Hz. Peygamber’i (s.a.v) bir nur (Maide 5/15)‘2 ve ışık saçan lamba olarak tanıtmıştır. (bk. Ahzap 33/46). Aynı şekilde Kur’ân-ı Hakîm’in de bir nur olduğu belirtilmiştir. (Şura 42/52). “Size apaçık bir nur indirdik.” (Nisa 4/174) âyetiyle “Allah’a, Resül’üne ve indirdiğimiz nura iman edin.” (Teğâbün 64/8) âyeti de Kur’ân’dan bahsetmektedir. Kur’ân’a “nur” denmesi; kalbe manevi hayat olması, aklı ve ruhu aydınlatması, icazı, hakkı kesin delillerde ortaya koyması, ilahî hükümleri beyan etmesi, batılı ve dalaleti açıklaması sebebiyledir. Allah’ın indirdiği şekliyle diğer ilahî kitaplarda da bir nurun bulunduğu belirtilmiştir. (bk. Mâide 5/44, 46). Muttaki kullara ve mü’minlere verilen nur da (bk. Hadid 57/28) bu kısma girmektedir. Ayrıca, namaz ve zikir başta olmak üzere her sâlih amelin ayrı bir nuru vardır. Bu nurlar kalbin hayat sebebidir. Onu aydınlatır, feyizlendirir, kuvvetlendirir, tatlandırır ve ona manevî bir huzur verir.
Yüce Allah’ı dünyada baş gözüyle görmek mümkün değildir; gönül gözüyle müşahede etmek ise ehline has bir iş olup mümkün, caiz ve Vâkidir. Yüce Allah zâtını nurlarla perdelemiştir. Bunu şu hadis-i şeriften anlıyoruz: “Yüce Allah’ın perdesi nurdur, -bir rivâyette nardzr, yani ateştir- şâyet perdesini açacak olsa, Zât’ının azameti bütün varlıkları yakardı.”(Müslim,İman 292-293..) ... imam Sindî, birinci hadisin şerhinde der ki: “Perde, bakan ile görülecek arasına çekilen şeydir. Hadis, bu fani dünyadaki perdeden bahsetmektedir. Bu perde kulların baş gözüyle yüce Allah’ı görmesine engel olmaktadır. Ahirette böyle bir engel yoktur. Sonra bu perde, onun bilinip tanınmasına engel değildir. Bu nur perdesi, bizim bildiğimiz perdeye benzemez. Yüce Allah zâtını izzetinin nurları, celali, azameti ve ululuğu ile perdelemiştir. O Öyle bir perdedir ki, onun önünde akıllar şaşırıp dehşete düşer, gözler kör olur, gönül gözü hayrette kalır. Bu nur perdesi kalkacak olsa, ona bakan bütün varlıklar yanardı.”16 İbn Ataullah İskenderi, bu konuda şu orijinal tespiti yapar: “Cenâb-ı Hakk’ın zâtını perdelediğini ve hiç görülmeyeceğini düşünme. Asıl perdelenen Allah’ın değil, senin zâtındır. Kapalı olan senin kalbindir. Onun perdelendiği nasıl düşünülür ki, 0, her şeyde zuhur etmiştir. Her şey onunla ortaya çıkmış, vücut bulmuş, varlık âlemine gelmiş ve şu anda varlığını onunla devam ettirmektedir. O her şeyden önce vardı, zuhur etmişti. Aslında o her şeyden daha açık ve daha zâhirdir. Onu hiçbir şey perdeleyemez; çünkü o her şeyden önce mevcuttu. O, her şeye o varlıktan daha yakındır.”17
Kâinatta yaratılmış bütün varlıklar, yokluk karanlığını yaşamıştır. Eğer onların üzerine nur atılmasaydı, yani canlı-cansız her bir varlıkta ilahî zuhur ve tecelli olmasaydı hiçbiri vücut bulamaz, varlık âlemine gelemez, yokluk karanlığı içinde kalırdı. Yüce Allah, bütün varlıklara sıfatına göre değişik şekillerde tecelli etmiştir, etmektedir. Her bir varlıkta hayat nuru vardır. Hayat, ilk yaratılış demektir. Yerde, gökte ne kadar varlık varsa hepsi yüce Allah’ın sonsuz ilim, irade, kudret ve nurunun tecellisi ile var olmuş ve hayat bulmuştur. Büyük müfessir Fahreddin-i Râzî’nin belirttiği gibi, yüce Allah’ın dışındaki bütün varlıklar, zatları itibariyle karanlıktır; hepsi nurunu Allah’tan almaktadır. Varlık âlemine gelen bütün varlıkların elde ettikleri ilim ve mârifetler de yüce Allah tarafından verilmiştir.18 Allame Alüsî, varlıkların nurla irtibatı hakkında der ki: “Bütün varlıklar yüce Allah’ın nurunun tecellisinden bir pay taşır. Hatta kesif (cansız) varlıklar bile, vücut bulmaları yönüyle bu tecellinin eseri olup onun nurundan boş değildir.19
Reklam
35 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.