İçinde Doğduğum Beden kitaplarını, İçinde Doğduğum Beden sözleri ve alıntılarını, İçinde Doğduğum Beden yazarlarını, İçinde Doğduğum Beden yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Doğduğumuz aileyi, ırkı, ülkeyi, bedeni, adımızı, doğumdan gelen hastalıklarımızı seçemiyoruz. Bunların biri, birkaçı bazen hepsi bulunduğumuz ortamda dışlanmamıza, ötekileşmemize neden olabiliyor. Bunun verdiği ızdırap çocuklukta ayrı, ergenlikte ayrı. Katlanması epey zor. Normalin dışında kilonuz varsa mesela, her gün okula gitmeden önce kimin
Yazarın kendi çocukluğundan ilham alarak yazdığı bu kitap, küçük bir kızın ergenliğe kadar geçen hikayesini anlatıyor. Gözünde bir rahatsızlıkla doğan bu kızın 1970'lerdeki hayatını; görme kusurunun etkilerinin yanı sıra, annesiyle babasının boşanması, ebeveynlerinin farklı ülkelerde yaşamaya başlaması sonucu anneannesiyle kalması ve bir süre onunla birlikte yaşamasının kişiliği üzerindeki etkilerini detaylı bir şekilde aktarıyor. Psikanalist Doktor Sazlaski'ye anlattığı bu monologda yazar, en mahrem sırlarını ve kendi varlığına verdiği anlamı açıkça ortaya koyuyor.
"Çocuklukta edinilen davranışlar bize daima eşlik eder ve büyük bir irade göstererek onları hafızanın karanlık bir köşesinde tutmayı başarsak da en beklemediğimiz anda öfkeli bir kedi gibi yüzümüze atlarlar.'
" Sessizlik, tuz gibidir, sadece görünürde hafiftir. Gerçekten, nemlenmesi için zaman tanırsanız bir örs kadar ağırlaşmaya başlar.
...
Sonunda uzun bir yolculuğun ardından, tüm kendine özgü özellikleriyle, içinde doğduğum bedende yaşamaya karar verdim. Nihayetinde bana ait olan ve beni dünyaya somut bir şekilde bağlayan, aynı zamanda da ondan ayrışmama imkan sağlayan tek şey oydu.
...
Sonuç olarak, şüphe duymak beni o kadar da korkutmuyor. Bir hayatın olaylarını, kendi hikâyemizin gerçeğe uygunluğunu sorgulamak, huzursuz edici olmamn yanı sıra sağlıklı ve iyi bir şey de olsa gerek. Belki de sürekli olarak yerin ayağının altından kaydığını hissetmek normaldir, belki de kendime ve etrafımdaki insanlara dair sahip olduğum kesinlik hissi ortadan kayboluyordur. Yıllardır gerçeklikle tek inanılır bağımı oluşturan bedenim şimdi bana çürümekte olan bir taşıt, tüm bu süre boyunca bindiğim, çok hızlı bir seyahate ama aynı zamanda kaçınılmaz bir çöküşe maruz kalan bir tren gibi görünüyor. Sürekli gördüğüm manzaraları oluşturan insanların ve mekânların çoğu şaşırtıcı bir doğallıkla ortadan kayboldu ve hâlâ orada olanlar, nevrozlarını ve yüz ifadelerini sürekli vurgulayarak, eskiden oldukları kişinin bir karikatürüne dönüştüler. İçinde doğduğumuz beden dünyadan ayrılırken sahip olduğumuzla aynı değil. Sadece hücrelerimizin sonsuz kez değişmesinden değil, en belirgin özelliklerinden, el yordamıyla, elimizden geldiğince, yönlendirme ya da danışmanlık olmadan, kendi kişiliğimiz ve kanaatlerimizle ona ekleyegeldiğimiz dövme ve yara izlerinden de bahsediyorum."
"çocukluklarında anne babalarının az çok rasgele saplantılarından başka bir nedeni olmayan bu düzeltme muamelesine maruz kalmış çok sayıda insan olsa gerek: 'öyle konuşma, böyle konuş', 'öyle yeme, böyle ye', 'öyle şeyler yapma, böyle şeyler yap', 'öyle düşünme, böyle düşün'. belki de türün gerçek devamlılığı burada, atalarımızın nevrozlarını, ikinci bir genetik yapı gibi miras aldığımız yaraları en sonuncu insan jenerasyonuna kadar sürdürmekte yatıyor."
Çocuklukta edinilen davranışlar bize daima eşlik eder ve büyük bir irade göstererek onları hafızanın karanlık bir köşesinde tutmayı başarsak da en beklemediğimiz anda öfkeli bir kedi gibi yüzümüze atlarlar.
“Çocuklukta edinilen davranışlar bize daima eşlik eder ve büyük bir irade göstererek onları hafızanın karanlık bir köşesinde tutmayı başarsak da en beklemediğimiz anda öfkeli bir kedi gibi yüzümüze atlarlar.”