x

İhyau Ulumi'd-Din (4 Cilt Takım)

İmam Gazali

İhyau Ulumi'd-Din (4 Cilt Takım) Quotes

You can find İhyau Ulumi'd-Din (4 Cilt Takım) quotes, İhyau Ulumi'd-Din (4 Cilt Takım) book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Birisi Kur'ân öğrenmek üzere Allah Rasûlü'nün huzuruna varır. Allah Rasûlü de kendisine Zilzâl sûresini okutmaya başlar ve: - "Zerre kadar bir hayır işleyen onun mükâfatını görecek, zerre kadar bir kötülük işleyen de onun cezasını görecektir" meallerindeki son âyetlerine varınca adam: - Bu kadarı bana yeter diyerek kalkıp gider. Bunun üzerine Allah Rasûlü: — “Adam fakih olarak ayrıldı” buyurur.
Soru: Zekât verenin kendisini bu şekilde iyilikte bulunan biri gibi değerlendirmesi girift bir meseledir. Bir insan kendisinin böyle olmadığını anlayamaz, anlayabilmesi için bir emâre, kalbini sınaması için bir işâret var mıdır? Cevap: Bunun ince ve pek açık bir alâmeti vardır, o da şudur: Zekât verdiği fakirin kendisine karşı bir suç işlemesi veya düşmanıyla anlaşması durumunda ona karşı duyacağı nefretin zekat vermeden önce duyduğu nefretten daha fazla olup-olmayacağını tahmine çalışır. Eğer tahmini nefretinin artması doğrultusunda olursa verdiği zekâtın, yaptığı hayrın minnet kokusu taşıdığını, başa kakma duygusundan kurtulamadığını bilmelidir. Çünkü zekât verdiğiden dolayı fakirden, zekât vermeden önce beklemediği bir davranışı beklemektedir.
Reklam
Genelde insanlar Allah Teâlâ'yı daraldıkları, başları sıkıştığında anar, gönüllerini böyle anlarda Allah'a çevirirler. Evet insan, kendisine bir şer dokunduğunda uzun uzun duâlar yapar, duâlara sarılır. Binâenaleyh ihtiyaçlar dualara sürükler, dua da yalvarma ve yakarmalarla kalbi Allah'a çevirir ve bunun sonucunda ibadetlerin en şereflisi olan zikir meydana gelir. Bundan ötürü belalar büyüklüklerine göre sırasıyla öncelikle peygamberlere, ardından evliyalara ve bunlardan sonra da derecelerine göre öteki kullara verilir. Çünkü gönül, muhtaçlık durumu sergilenerek ve yakarışlarla Allah'a çevrilir ve onu unutmasının önüne geçilir. Ama istiğna duygusu çoğu zaman şımarıklık kaynağıdır, insan kendisini müstağni gördüğünde taşkınlık yapar.
Rasûlullah -s.a.v.- bir hadislerinde şöyle buyuruyor: "Dört haslet var ki, her kimde bulunursa o, oruç tutsa da, namaz kılsa da, mü'min olduğunu zannetse de katışıksız bir münâfiktır: a) Konuşurken yalan söyleyen, b) Söz verdiğinde sözünü tutmayan, c) Kendisine emânet bırakıldığında emânete hıyanetlik yapan, d) İddiâlaştığında haktan ayrılan." Bazı rivâyetlerde hadisin (b) şıkkı yerinde: "Ahdettiğinde ahdini tutmayan" anlamına gelen (ve izâ âhede gadana) ifâdesi yer alır."
Böyle bir gelenekçilik bazen bâtıl olacağından gerçeklerin kavranmasını da engelleyebilir. Meselâ Cenâb-ı Hakk'ın Arş üzerinde istivasını orada yerleşmesi ve mekân tutması anlamında algılayan birisine sözgelimi Allah Teâlâ'nın "Kuddûs" sıfatının: "Allah'ın mahlukat için câiz olan her şeyden uzak olduğu" anlamını içerdiğini düşünse gelenekçiliği böyle bir kavramın ruhunda yerleşmesini engeller. Halbuki bu mana ruhunda yerleşmiş olsa ikinci ve üçüncü keşifler de önüne açılabilir. Ancak bu hakikat onun batıl inancıyla çatıştığından derhal kalbine gelen bu tür incelikleri savuşturmaya uğraşır.
Fudayl bin İyad: "-Güneş batarken, Allah ile başbaşa kalacağım diye sevinirim, güneş doğarken de insanlar ile uğraşacağım diye üzülürüm." demiştir.
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.