Hünerin bende olmadığını, çarklarımı çevirenin, buğdayları ezip un hâline getirenin, şu gürül gürül akıp çağlayan sular olduğunu ise ancak, çağlayan akmaktan vazgeçip kurumaya başladığı zaman, anlayabilmiştim.
İkbal ve ihtişam öyle bir tuzak olmalı ki, âkıbeti neye varırsa varsın, gene de saltanata hasret duymaktan vâreste (kurtulmuş) olacak kadar dünyâyı bir pula satacak yiğidi bulmak, herhalde pek kolay olmasa gerek.