Sovyetler kanlı yirminci yüzyılın neredeyse bütün yükünü omuzladı. Yıkılan bir imparatorluğun yerine inşa edilen bir birlik, geri kalmış köylü toplumu, kanlı iç savaş ve kıtlık yılları, sanayileşme hamleleri, ‘36 yargılamaları, 30 milyona yakın Sovyet yurttaşının ölümüyle sonlanan bir dünya savaşı, dünya devriminin Mekke’si haline geliş, soğuk savaş ve uluslararası gerilimler; Sovyet uygarlığı, bir ülkenin kaldırabileceğinden çok daha fazlasını 70 yıla sığdırdı.
Enternasyonalist kardeşlik ve sınıfsız bir dünya ideali de orada, iç istihbarat ağlarının yıldırıcı istibdadı da. Ne “yeni insan” var orada ne de bütünüyle “eski insan”.
Gorbaçov’un Perestroyka ve Glasnostuyla yeşeren umutlar, dağılma ve bozgunla, kapitalizmin ve paranın mutlak hükümranlığıyla bitti. Artık her şey parayla ölçülür oldu. Hayal kırıklığı.
Aleksiyeviç kederle aktarıyor hikâyelerini, ama sesinde hiç öfke yok, intikam isteği de yok. Ona yakın ya da uzak olmalarını umursamıyor, insanlarını seviyor.