Hakk aşıkları nezdinde, müşahede edilen yalnızca Allah'tır. Her gözden görülen, her dilden konuşulan, her kulaktan duyulan sadece O'dur. Arifler O'nu böyle bilirler. O da aşıklara bu hakikatle tecelli eder.
Bir kudsî hadiste Yüce Allah şöyle buyuruyor: «Bana bir karış yaklaşana, Ben bir kulaç yaklaşırım. Eğer kulum Bana yürüyerek gelirse, Ben ona koşarak giderim.»
Kur'an'da hikaye edildiği gibi, Züleyha buna yakalanmıştı. Bir gün, damarını kesti; kanı yere damladı ve toprağın üstüne «Yusuf! Yusuf!» diye yazdı defalarca. Çünkü sevgilisinin adını anma, damarlarındaki kana karışmıştı. Aynı şekilde, Hallâc hakkında da buna benzer şöyle bir şey anlatılır: Kesilen organlarından akan kanla toprağın üstüne «Allah! Allah!»diye yazılmıştı. Bunun üzerine, Allah O'na rahmet etsin, şu dizeleri söylemişti.
«Uzuvlarım kesilmiş, mafsallarım sökülmüş, ne çıkar!
Her birinde Senin Adın anılır Rabbim! Senin Adın yazılır!»
İlâhî sevgi: Allah'ın bize duyduğu sevgidir. Ayrıca bizim Allah'a duyduğumuz sevginin de ilâhî sevgi olduğu kabul edilir.
Ruhanî sevgi: sevenin sevgilisini razı ve hoşnut etmeye çalıştığı sevgidir. Sevgilisine karşıt olabilecek hiçbir şey kalmaz onda, ne garaz ne de irade. Dahası, seven, bütünüyle sevgilisinin ira-desine bağlı kalır.
Tabiî sevgi ise; tamamen, bütün arzularını tatmin etme yolunu araştıranların sevgisidir. Onun bu çabası, sevgilisinin hoşuna gitsin ya da gitmesin, hiç önemli değildir. Bugün insanların çoğu bu sevgi üzerinedir.
Sevgi de böyledir: Hiç kimse kendi Yaratıcısından başkasını sevmez. Fakat Zeyneb'in, Suad'ın, Hind'in ve Leyla'nın sevgisiyle, ya da bu dünya sevgisiyle, ya da para ve makâm hırsıyla ya da bu âlemde sevilen şeylerin sevgisiyle Allah gizlenmiştir. Şairler bütün sözlerini yaratıklar üzerine harcadılar ve O'nun hakikatini tam anlamıyla bilemediler. Arifler ise, duydukları her şiirde, her bilmecede (lügaz), her methiyede ve her gazelde (tegazzül), şekillerin ve suretlerin perdesi arkasından sadece O'nu görürler. Bütün bunların sebebi, Tanrı'nın Kendinden başkasının sevilmesini kabul etmediği, ilahi kıskançlıktır.
Eğer aşığın sevgisinde, sevgilisinden başkasını düşünmeye fırsat verebilen bir akıl ya da bir akıl yürütme varsa, o sevgi saf ve gerçek değildir. O ancak nefiste (insanda) geçici bir durumdur. Kimileri bu tür bir sevgi hakkında şöyle demiştir:
«Akıl ile idare edilen sevgide hayır yoktur.»
İbn Arabi, hayran olduğum bir İslam düşünürü, mutasavvıf, yazar ve şairdir. Eserlerini sırayla okumaya çalışacağım.
Bu eserde İbn Arabi'nin yaratıcıya olan aşkını okudum. Müthiş şiirlerle birlikte. Eser hakkında çok şey yazmak mümkün ancak paylaştığım şiirleri kafi bence. ancak birkaç kelam edecek olursak;
"Sevgi, aşk, vecd, şevk, sevda, bunların hepsi sonuçta tek bir hakikattir, fakat aşka ilgi duyanların farklı farklı olmaları nedeniyle, ona farklı anlamlar verilmektedir. Bütün bunlar, birer sıfattır. Kim o sıfata bürünürse, o sıfatın etkisi altına girer. Sevgiliye tanı anlamıyla uygun düşen bir seven olmadıkça, o sıfatlardan hiçbiri sevgiliye rücu etmez, O’nunla ilgili olmaz; ayrıca o sıfatların sevgili için hiçbir etkisi de olmaz.
O halde bunu iyi anla!
İster Sevgili olsun, ister seven olsun, aşkla ilgilenenlerin sıfatları hakkında kısaca anlatılan bu bilgiler bu kadarıyla yeterlidir. Hakikati, ancak Allah söyler.
Doğru Yolu, ancak O gösterir."
İlahi AşkMuhyiddin İbn Arabi · İnsan Yayınları · 2013390 okunma