Pencereye dayandım. Görüş ufkumdaki bütün evler, sonsuz bir uykunun korkulu rüyalarını tamamlıyor gibi cansız duruyorlardı. Deniz, masmavi dinginlik ile uyuyordu. Uzak ve sisli sahillere beyaz dalgalarıyla çizgiler çiziyordu.
Ben hırkama bütün bütün sarıldım. Soğuktan büzülmüş ve düşünceli ruhumu titreten ezanı dinlerken, bu namaza kalktığım sabahların ilkini düşünüyorum. Ah, on beş yıl önceydi
Ben de tekbiri öyle alıp annemden farkımı, niçin olduğumu, erkekliğin ne olduğunu, erkek olmanın yalnız küçük kızları dövmek ve onlara söz geçirmekten başka farklarının da olacağını düşünerek namazı bitirdim
Daha dün gece görülmüş değerli bir rüya gibi mutlulukları unutulmayan bu geçici ömür içinde, kabus olmayan yalnız çocukluk çağı ve hatıraları... Şimdi düşünüyorum da, hayat da bu çaresiz geçmişin ardında kalan hayal dolu bir boşluk...
Ruhumda bir şiir izi bırakan bu güzel sesi dinleyerek... Büyük yeşil başörtüsünün altında, tıpkı ölen kardeşime benzeyen güzel ve temiz yüzünü görerek... Ve yavaş yavaş sallanan başını Allah'a yalvaran hafif ahengini seyrederek uykuya dalıyordum.