Ah, nasıl tiksiniyorum bu kelimeden! Kumaydım. Hangi kokuşmuş, çürümüş çağda yaratmışlardı bu kumalığı?Kim yaratmıştı? Kuma olmaktan, insanın ruhuyla, bedeniyle tutsak olmasından daha küçültücü şey var mı dünyada?
Öyle büyük bir iş değildi. Köylüler toplanıp derenin üstüne iki kalın dal atsalar köprümüz olacaktı. Ama o zamanlar köylüler bilgisiz, geri kalmış olduklarından okula önem vermiyorlardı. Duyuşen'e zamanını boşuna harcayan bir enayi gözüyle bakıyorlardı. Çocukları okumuş, okumamış önemli değildi. Hepsi atla geziyorlardı, köprüyü ne yapsınlardı? Yine de biraz düşünmeliydi biraz köylülerimiz. Başkalarından daha akılsız olmayan bu genç, neden bütün güçlüklere katlanıyor, alayla karşılandığı halde ısrarla, özenle neden onların yavrularını okutuyordu?