İslam sadece siyasal gevşekliği değil fakat halkı cehalet içinde tutmak, fikren atıl kılmak ve devamlı şekilde savaş işiyle meşgul bulundurmak ve ekonomik tembelliği yaratmak suretiyle de anayasalcı ve demokratik gelişmeleri engellemiştir. Sevgiden yoksun imanla çok şey kaybettikleri hayatlarını bir yalan ve acımasız bir dinle geçirmek zorunda kalan İslam toplumlarının çektiği acıların nedeni, bencillik ve bilgisizlikte aranmalıdır. Yaşamı değerli kılacak yeni bilimsel gelişmeler için çaba gösterecek bilim insanları, İslam yüzünden kendini göstermeden yok olup gitmekte, bilim ve bilimsel gelişmeler engellenmektedir. İslam dinine inanan toplumlar bilgi, ilerleme ve refahla dikkati çekmiyor, tersine yoksulluk, şiddet, adaletsizlik, hak ihlalleri, yaşam kalitesindeki düşüklük, iç çatışma hâlleri ve gerilemeyle dikkati çekiyor. Halife Memun’un “Kur’an mahluktur” (Tanrı sözü değildir) demesi ile zirveye ulaşan 200 yıllık dönem hariç Müslümanlar; aklı işlevsel kılmak ve üretmek yerine, geçmişin yengileri ile yetinmeyi, dindar hayatın bir gereği olarak görüp, gelişen ve değişen koşullara ayak uydurmada zorlanınca, dinî değerlere daha fazla sarılmışlar ve kendilerini dinî değerlerle tanımlamaya yönelmişlerdir. Yeni karşılaşılan sorunlar karşısında analiz sentezler yaparak bilgi üretmek, onu işlevsel kılmak ve bilimsel gelişmelere uygun yeni çözüm önerileri sunup çaba sarf etmek yerine, geçmişin yengileri ile yetinmek, yaşamın bir parçası olmuştur.