İlkçağ Felsefe Tarihi 3 sözleri ve alıntılarını, İlkçağ Felsefe Tarihi 3 kitap alıntılarını, İlkçağ Felsefe Tarihi 3 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Her duyguda veya eylemde kötüyü veya erdemsizliği temsil eden iki uç; ifrat ile tefrit, gereğinden çok ile gereğinden az , bir de iyiyi, erdemi temsil eden bir orta nokta, yani gereği kadar olan vardır.
Örneğin korku duygusu veya etkilenimini alalım. Bir gereğinden çok korku vardır, bir de gereğinden az korku ve bunların her ikisi de kötüdür, erdemsizliktir. Gereğinden çok korku, ödleklik, tabansızlıktır; gereğinden az korku ahmaklıktır, duyarsızlıktır. Gereği kadar korku yani altın orta cesarettir.
Sayfa 277 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Platon (Eflatun)’un insan ruhunu bedenden tamamen ayrı yapıda, ondan bağımsız ve ona zıt, bilmediğimiz bir nedenle bedene düşmüş ve bedenin içinde adeta bir zindandaymış gibi yaşayan ezeli-ebedi, ölümsüz bir töz olarak kabul etmesine karşılık
Aristoteles, insan ruhunu ‘organlaşmış bedenin işlev’i, Formu olarak tanımlamakta ve bu özelliğinden ötürü onun bedenin bozulması veya dağılması demek olan ölümle birlikte varlığını sürdüremeyeceğini söylemektedir. Başka deyişle Aristoteles bu görüşüyle Platon’un en kesin inançlarından biri olduğunu bildiğimiz insan ruhunun, onun ölümünden sonra varlığını sürdürebileceği tezini reddeden bir görüş sergilemektedir.”
Bu Tanrı ile benzeri özellikleri taşıyan gök kürelerini döndüren akıllar; nihayet daha önce de işaret ettiğimiz gibi insan ruhuna dışardan gelerek onu kuvve halinden fiil haline geçiren ve kendisi her zaman fiil halinde olan "Faal Akıl" dır.
Fizikle ondan bir derece daha üstün olan metafizik veya teoloji arasındaki fark da, zaten bundan ileri gelmektedir: Metafiziğin konusu fizikten farklı olarak aynı zamanda hem bağımsız bir varlığa sahip tözler olan, hem de hareketsiz olan bu tanrısal şeyler, saf Formlar ve saf Akıllardır.
Sayfa 63 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Tercih arzu değildir, çünkü akıl sahibi olmayan hayvanlarda da arzu vardır, ama onların yaptıkları eylemleri tercih ettikleri veya seçtiklerinden söz edilemez.
Tercih tutku değildir, çünkü bir tutkunun etkisi altında davranışta bulunanların herhangi bir seçim yaptıkları düşünülmez. Hatta belki bir anlamda onların bir tercih sonucu değil, zorlama altında eylemde bulundukları bile söylene bilir.
Tercih istek değildir, çünkü imkansız şeyleri, örneğin ölümsüzlüğü isteyebiliriz, hatta isteriz. Ama hiç kimsenin imkansız bir şeyi tercih ettiğinden söz etmeyiz. Sonra yapamayacağımızı bildiğimiz bir şeyi isteyebiliriz ama tercih ettiğimiz, yapabileceğimizi düşündüğümüz bir şeydir. Nihayet istek daha ziyade amaçla ilgili bir şeydir, seçim ise araçla ilgilidir.
Sayfa 272 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Aristoteles'in öğretisi "kendisi bir bilim olmaksızın bilime en yakın olan felsefe"
Platon'un felsefesinin temelinde en genel ifadeyle dinsel kaygıların ağır basmasına karşılık, Aristoteles'in felsefesinde veya sisteminde hakim olanın, yine en genel ifadeyle, bilimsel ilgiler olduğunu söyleyebiliriz.
Bu farklılık başka önemli farklılıklarla birlikte Aristoteles'i hocası Platon'dan ayırmakta ve felsefe tarihinde Platonculuk diye adlandırılan dünya görüşü yanında Aristotelesçilik diye adlandırılan aynı ölçüde önemli ve ondan farklı bir dünya görüşüne, felsefi dünya görüşüne temel teşkil etmektedir.
Sayfa 14 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
“… kendisine karşı çıkma potansiyeline sahip ileri gelen kişilerin bir araya gelip bir güç teşkil etmelerini önlemek için onlar arasındaki çatışmaları kışkırtması, yalanlarla dostu dosta, halkı varlıklılara, varlıklıları birbirlerine düşürmesidir.”
Ahlakta araçlarla amaçlar arasında ayrım yapması, araçların kendisinden çok amaç üzerinde durması, ahlaki eylemlerin değerlerini kendilerinde değil amaçlanan şeye bizi yaklaştırmalarında görmesi, Aristoteles'in en azından ahlaki amaçlar kadar onları gerçekleştiren araçlar olarak ahlaki eylemlerin de önemli olduğu, onların kendilerinin de ahlaki eylemler olarak ahlaki değerlendirme ve yargılamaların konusu olması gerektiği gibi hususları gözden kaçırmasına veya yeter derecede onlar üzerinde durmamasına neden olmuş görünmektedir.
Sayfa 264 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu