Tercih arzu değildir, çünkü akıl sahibi olmayan hayvanlarda da arzu vardır, ama onların yaptıkları eylemleri tercih ettikleri veya seçtiklerinden söz edilemez.
Tercih tutku değildir, çünkü bir tutkunun etkisi altında davranışta bulunanların herhangi bir seçim yaptıkları düşünülmez. Hatta belki bir anlamda onların bir tercih sonucu değil, zorlama altında eylemde bulundukları bile söylene bilir.
Tercih istek değildir, çünkü imkansız şeyleri, örneğin ölümsüzlüğü isteyebiliriz, hatta isteriz. Ama hiç kimsenin imkansız bir şeyi tercih ettiğinden söz etmeyiz. Sonra yapamayacağımızı bildiğimiz bir şeyi isteyebiliriz ama tercih ettiğimiz, yapabileceğimizi düşündüğümüz bir şeydir. Nihayet istek daha ziyade amaçla ilgili bir şeydir, seçim ise araçla ilgilidir.
Sayfa 272 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Bu Tanrı ile benzeri özellikleri taşıyan gök kürelerini döndüren akıllar; nihayet daha önce de işaret ettiğimiz gibi insan ruhuna dışardan gelerek onu kuvve halinden fiil haline geçiren ve kendisi her zaman fiil halinde olan "Faal Akıl" dır.
Fizikle ondan bir derece daha üstün olan metafizik veya teoloji arasındaki fark da, zaten bundan ileri gelmektedir: Metafiziğin konusu fizikten farklı olarak aynı zamanda hem bağımsız bir varlığa sahip tözler olan, hem de hareketsiz olan bu tanrısal şeyler, saf Formlar ve saf Akıllardır.
Sayfa 63 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Bilim, kıyas denilen akıl yürütme aracılığıyla kanıtlanmış önermeler topluluğudur. Fakat bu tür önermeler kendilerine dayanacakları, kendilerinden çıkacakları öncüller gerektirir. Bu öncüllerin kendilerinin de başka kıyasların sonuçları olmaları, yani kanıtlanmış olmaları arzu edilen bir şeyse de, geriye doğru tümü kanıtlanmış önermelerden meydana gelecek bir bilimsel yapının mümkün olmadığını biliyoruz. O halde kendileri kanıtlanmış olmayan birtakım öncüilere ihtiyacımız olacaktır. Bu öncüller ise Aristoteles'in kendisinin de kabul ettiği gibi son tabiilde tümevarım veya deneyle oluşacaklardır.
Bilim, mümkün olanın değil, "zorunlu olan"ın alanıdır; mümkün olanı değil, zorunlu olanı konu alır. O halde eğer sonuçlarımızın zorunlu olmalarını istiyorsak öncüllerimizin de zorunlu olmalarını istemek zorundayız. Bu ise iki şey demektir: I) Öncüllerin, konularının her örneği ile ilgili olarak doğru olmalarının zorunlu olması (Akıllılık her insan için zorunlu olarak doğrudur); Il) Öncüllerin özneyle yüklem arasında tesis ettikleri bağın özsel (perse) bir bağ olması (Akıllılık; beyazlık, siyahlık, gülme vb gibi özelliklerden farklı olarak insanın özünü ifade eder).
Sayfa 122 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Aristoteles'in öğretisi "kendisi bir bilim olmaksızın bilime en yakın olan felsefe"
Platon'un felsefesinin temelinde en genel ifadeyle dinsel kaygıların ağır basmasına karşılık, Aristoteles'in felsefesinde veya sisteminde hakim olanın, yine en genel ifadeyle, bilimsel ilgiler olduğunu söyleyebiliriz.
Bu farklılık başka önemli farklılıklarla birlikte Aristoteles'i hocası Platon'dan ayırmakta ve felsefe tarihinde Platonculuk diye adlandırılan dünya görüşü yanında Aristotelesçilik diye adlandırılan aynı ölçüde önemli ve ondan farklı bir dünya görüşüne, felsefi dünya görüşüne temel teşkil etmektedir.
Sayfa 14 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Ahlakta araçlarla amaçlar arasında ayrım yapması, araçların kendisinden çok amaç üzerinde durması, ahlaki eylemlerin değerlerini kendilerinde değil amaçlanan şeye bizi yaklaştırmalarında görmesi, Aristoteles'in en azından ahlaki amaçlar kadar onları gerçekleştiren araçlar olarak ahlaki eylemlerin de önemli olduğu, onların kendilerinin de ahlaki eylemler olarak ahlaki değerlendirme ve yargılamaların konusu olması gerektiği gibi hususları gözden kaçırmasına veya yeter derecede onlar üzerinde durmamasına neden olmuş görünmektedir.
Sayfa 264 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Her duyguda veya eylemde kötüyü veya erdemsizliği temsil eden iki uç; ifrat ile tefrit, gereğinden çok ile gereğinden az , bir de iyiyi, erdemi temsil eden bir orta nokta, yani gereği kadar olan vardır.
Örneğin korku duygusu veya etkilenimini alalım. Bir gereğinden çok korku vardır, bir de gereğinden az korku ve bunların her ikisi de kötüdür, erdemsizliktir. Gereğinden çok korku, ödleklik, tabansızlıktır; gereğinden az korku ahmaklıktır, duyarsızlıktır. Gereği kadar korku yani altın orta cesarettir.
Sayfa 277 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu