Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Hellenistik Dönem Felsefesi Epikurosçular Stoacılar Septikler

İlkçağ Felsefe Tarihi 4

Ahmet Arslan

İlkçağ Felsefe Tarihi 4 Sözleri ve Alıntıları

İlkçağ Felsefe Tarihi 4 sözleri ve alıntılarını, İlkçağ Felsefe Tarihi 4 kitap alıntılarını, İlkçağ Felsefe Tarihi 4 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Epikurosçular, mutlu olmamız için boş inançlarımızdan kurtulmamız, hayatımızı zehir eden temelsiz korkularımızı bir yana bırakmamız gerektiği düşüncesindeydi. Onlara göre bu boş inanç veya temelsiz korkuların başında ise iki şey gelmektedir: Ölümden sonra yaşayacağımız ve tanrıların dünyayla, bu arada özel olarak bizimle yakından ama esas olarak olumsuz bir yönde ilgilendikleri düşünceleri. Stoacılar ise bunun tam tersi bir anlayışa sahiptir: Onlar ‘mutluluğumuz için bu dünyanın her şeyi bilen, her şeyi planlayan bilge ve akıllı bir varlığın elinden çıktığı, gerek bütününde gerekse parçalarında uyumlu ve mükemmel olduğu, hatta mümkün olan en mükemmel bir dünya olduğu’ görüşüne sahip olmamız gerektiğini düşünmektedirler.”
Sayfa 276Kitabı okudu
gerçek zenginlik de hiçbir şeye ihtiyacı olmamaktır.
Sayfa 407
Reklam
“Stoacılar da Epikurosçular gibi materyalisttir. Ancak onların madde anlayışı Epikurosçuların madde anlayışından çok farklıdır. Bu sadece onların maddeyi Epikurosçular gibi sonsuza kadar bölünemez olan atomlar olarak ele almamalarından, tersine onun sonsuza kadar bölünebilir olduğunu kabul etmelerinden ileri gelen bir farklılık değildir; Maddeyi özü itibariyle aktif, dinamik bir şey olarak görmelerinden, onun esas özelliği olarak, Epikurosçular gibi büyüklüğü veya yayılımı değil, kuvveti, gücü, enerjiyi ön plana almalarından ileri gelen bir farklılıktır.”
Sayfa 298Kitabı okudu
DOĞA, DOĞAYA UYGUNLUK VE DOĞAYA UYGUN HAYAT
Onlar [Stoacılar] doğanın hayvanlarla bitkiler arasında asli bir ayrım yapmadığını, çünkü onun bitkilerin de hayatını yönlendirdi­ ğini söylerler. Ancak bizdeki bazı süreçlerde olduğu gibi bu, içgüdü ve duyuma dayanmayan bir yönlendirmedir. Hayvanlar söz konusu olduğunda buna içgüdü eklenir ve hayvanlar bu yetiyi kullana­rak kendileri için uygun olan yiyeceklerini elde ederler. Böylece Sto­acılar Doğa'nın kuralının [hayvanlarda] içgüdünün gösterdiği yön­ de gitmek olduğunu söylerler. Akıllı varlıklara daha üstün bir ön­derlik için akıl verilmiş olduğundan ötürü insanlarla ilgili olarak doğaya uygun yaşamak, haklı olarak akla uygun yaşamaktır. Çün­kü onlarda akıl içgüdüyü yönlendirmek üzere ona eklenmiştir.
Sayfa 382 - İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARIKitabı okudu
“İlkçağ şüpheciliğinin tarihinde ikinci dönem, Akademi Septikliği terimiyle adlandırılan dönemdir. Bu dönemin Akademik Septiklik olarak adlandırılmasının nedeni,
Platon (Eflatun)
Platon (Eflatun)
’un kurmuş olduğu Akademi’nin bünyesi içinde İÖ. 3. yüzyılın başlangıçlarında ortaya çıkmış ve yaklaşık iki yüz yıl boyunca varlığını devam ettirmiş olmasıdır. Akademi’nin tarihinde bu dönem, İkinci Akademi veya Orta Akademi dönemi olarak da adlandırılır. Akademi’nin tarihinde bir devrim oluşturan bu dönemin başlatıcısı, okulun başına İÖ. 265 civarında geçen Arkesilaos’tur.”
Sayfa 457Kitabı okudu
İzlenim, henüz bir kanı veya inanç değildir;
Çünkü bu özelliğiyle sadece öznenin sahip olduğu veya maruz kaldığı bir dış etki veya etkilenmeden ibarettir. Öznede o vardır, bir olgu olarak var­dır veya sadece bu şekilde vardır. Onun bir kanıya (opinion) veya inanca (belief) dönüşmesi için, öznenin ona göstereceği tepkiye (im­ pulse, reaction) ihtiyaç vardır. Bu tepki, öznenin bu izlenimi kabul et­ mesi veya reddetmesi yönünde bir tepki olacaktır. Stoacılar, bu arada Zenon bu tepkiyi, olumlu olduğu takdirde, 'onama, onaylama' (tas­dik, assent), olumsuz olduğu takdirde 'reddetme, inkar etme' olarak adlandırmaktadırlar. Böylece esas olarak öznenin duyu organının ba­sit bir etkilenmesinden başka bir şey olmayan izlenim, ancak onun bu tepkisini veya onamasını aldıktan sonra bir kanıya veya inanca dönüşecektir.
Sayfa 258 - İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
Ahlaki eylemde Kişi iyi niyet değil de Kuralları öncellerse gerçekte ne olur ?
Kant, ahlaki bir eylemi ahlaki bir eylem yapan şeyin, bu eylemi gerçekleştirmede öznenin kendisinden hareket ettiği 'iyi ni­yet' olduğunu ve sonuçları ne olursa olsun iyi niyete dayanan bir eyle­min iyi bir eylem olduğunu savunur. Kant için, 'ödeve uygun eylem', dış görünüşü bakımından ödeve uygun görünen, ama aslında öyle olmayan eylem­dir. Kant'ın bu konuda verdiği örneği belirtirsek, akıllı bir bakkal ken­disinden alışverişe gelen bir çocuğu kandırmanın iyi ününe zarar vere­ceğini hesaplayabilir ve bundan dolayı ödeve uygun görünen bir dav­ranışta bulunarak çocukları kandırmayabilir. Ama bu, onun bu davra­nışın gerçekte ahlaki bir davranış olmadığını, çünkü ödevden kaynak­lanmadığını, sadece ödeve uygun görünen bir eylem olduğunu göste­rir.
Sayfa 407 - İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARIKitabı okudu
Epikür
Epikür
için doğanın bilgisinin amacı, evrenin ne olduğunun araştırılması ve bilinmesi değil de ahlâk felsefesine hizmet etmesidir. Aynı şekilde Stoacılar için de doğanın bilgisi kendisinden başka ve daha önemli olan bu amacı yerine getirme bakımından bir anlam ve değer taşımaktadır. Epikurosçular gibi Stoacılara göre de insan hayatının temel amacı mutluluğa erişmektir. Mutluluk ise ‘doğaya uygun yaşamak’tan ibarettir.”
Sayfa 276Kitabı okudu
Stoacılar bu bağlamda, Sokrates'in erdemle mutluluk arasında kurduğu sıkı bağiantıyı kabul ederler. Sokrates'in ahlak felsefesinin bir başka önemli görüşünü, insan ruhunun özünü teşkil eden şeyin akıl ol­duğu tezini de paylaşırlar. Bunun en önemli sonucu olan erdemin esas itibariyle bilgi olduğu yolundaki tezi Stoacılar tarafından tümüyle ka­bul edilir. Krizippos bu tezden hareketle kötülüğü veya tutkuları bir bilgi eksikliğine, yanlış görüşe veya yargı kusurlarına indirger.
Sayfa 194 - İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARIKitabı okudu
Sevgi kuşatır, Aileyi, Akrabayı, Arkadaşı, İnsanı, Canlıyı, Doğayı
Hierokles diğer insanlara, kendimize duyduğumuz doğal sevginin aynısını gösterme ödevine sahip olduğu­muzu vurgular. İnsanın, merkezinde kendisinin bulunduğu çok küçük bir daireden dışa doğru birbirlerini içeren birden fazla daire içinde yer aldığını, bu dairelerden ikincisinin annebaba, eş ve çocuklardan, üçün­cüsünün dede, nine, amca, dayı vb. gibi yakın akrabalardan meydana geldiğini, bu daireleri insanın hemşerilerinden, yurttaşlarından, niha­yet diğer bütün insanlardan meydana gelen diğer dairderin takip etti­ğini söylerken, onun üzerine düşen görevin dışta bulunan dairelerde yer alan insanları mümkün olduğu kadar daha içteki dairdere alması olduğunu belirtir.
Sayfa 391 - İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
Ne akıl, ne bilgelik ne de mutluluk kimsenin tekelinde değil
Stoacıların ahlak kuramının temelinde bulunan ruh kuramı ise daha az çatışmacı olup, ahlaki bakımdan daha iyimser bir bakış açısına sahiptir; çünkü o, in­san ruhunun özünü sadece aklın oluşturduğu görüşüne dayanmakta­dır. Bu görüşün doğal ahlaki sonucu ise herkesin akıldan pay aldığı için, akıllarını doğru kullanmaları veya doğru akla, sağlıklı akla (right reason) dayanmaları durumunda bütün insanların erdemli ve mutlu olmalarının mümkün olduğu tezi olacaktır.
Sayfa 343 - İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARIKitabı okudu
Besleyici (bitkisel), duyusal (hayvansal) ve akıllı (insani) ruhlar
Stoacılar evrenin kendisinin bütünü itibariyle canlı, akıllı olduğu gibi onu mey­dana getiren her şeyin de canlı, akıllı olmak durumunda olduğunu ka­bul etmek etmek zorundadırlar. Bu ise her şeyin ruhu olduğu, Platon­ cu terminolojiyle her şeyin kendi içinde hareket ilkesine sahip olduğu anlamına gelir ki, bu açıdan Stoacılığın kelimenin en gerçek anlamın­ da bir ruhçuluk (animizm) olduğunu söylememiz mümkündür.
Sayfa 336 - İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARIKitabı okudu
Sokrates; Eğer tek bir şey biliyorsam, o, hiçbir şey bilmediğimdir.
S0KRATES'İ, ONDAN ÖNCE DEMOKRi­TOS'U, ANAKSAGORAS'I , EMPEDOKLES'İ VE HEMEN HEMEN TÜM ESKİ FİLOZOFLARI BİLGİSİZLİK İTİRAFINA SÜRÜKLEYEN, KONULARIN KENDiLERiNiN KARANLIKLIĞI İDİ. BU FİLOZOFLAR HİÇBİR ŞEYİN KAVRANAMAYACAĞINI VEYA ALGILANAMAYACAĞINI VEYA BİLİNE­MEYECEGİNİ, DUYULARlN SINIRLI, AKlLLARlN ZAYlF, HAYATLARlN KISA OLDUĞUNU SÖYLEMİŞLERDİ VE DEMOKRiTOS'A GÖRE HAKi­KAT DERiNLERDE YATMAKTAYDI; HERŞEY YALNlZCA SANI VE ALIŞ­KANLlKLAR DÜZEYiNDE KABUL EDiLMEKTEYDi
Sayfa 471 - İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARIKitabı okudu
“Piron da Sokrates gibi hiçbir eser yazmamıştır. Ayrıca Sokrates’ten farklı olarak insanlarla birlikte bulunmaktan, onlarla konuşup tartışmaktan hoşlanan biri de değildir. Onun toplumdan uzak, münzevi bir hayat sürmeyi tercih ettiği anlaşılmaktadır.”
Sayfa 439Kitabı okudu
HiÇTEN HiÇBİR ŞEY MEYDANA GELMEZ VE HiÇBİR ŞEY YOKLUĞA GiTMEZ
Tüm Antik dönem Yunan filozoflarında olduğu gibi Epikuros için de hiçten, hiçbir şeyin meydana gelmesi mümkün değildir. Çünkü, böyle bir şey söz konusu olsaydı, bir şeyin var olması için kendisinden mey­dana geleceği bir şeye ihtiyacı olmaz, her şey her şeyden çıkardı. Aynı durum yokluğa gidiş için de geçerli olup, hiçbir şey yok olamaz. Çün­kü eğer böyle bir şey mümkün olmuş olsaydı, kendisine ayrışacağı baş­ ka şeyler olmaksızın her şeyin basit olarak yok olması gerekirdi. Bu iki durum da, akıl dışı, daha doğrusu deney dışı olduğuna göre var olan bir şey, her zaman var olan başka şeylerden meydana gelir ve yine var olan bir şey, her zaman başka şeylere dönüşür, ayrışır. Oluş ve yoko­luş, bu birleşme ve ayrılmadan ibarettir.
Sayfa 87 - İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARIKitabı okudu
503 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.