İmam-ı Azam Hazretleri, bir kimse ile ilmi münazara yapıyordu. Adam bir ara ona 'Allah'tan kork ey Ebû Hanife!' dedi. Bunun üzerine İmâm-ı Azam rahimehullah durdu, biraz titredi ve başını öne eğerek buyurdu ki: "Allâhü Teâlâ, seni hayırla mükafatlandırsın! İnsanlar, söyledikleri ilim hoşlarına gittiği zaman kendilerine Allâhü Teâla'yı ve amellerini Allah rızası için yapmalarını hatırlatacak bir kimseye ne kadar da muhtaçtırlar! Ben, anlattığım her ilimden muhakkak Allâhü Teâlâ'nın suâl edeceğini bilmekteyim. Bu sebeple selâmet bulmayı arzu etmekteyim."
Dâvud-i Tâi Hazretleri buyurdu ki:
"Nice kimse vardır ki başına gelen bir hâle sevinir. Hâlbuki o hâl onun helâkine sebep olur. Nice kimsenin başına gelen belâ onun din ve dünyasının düzelmesine bazı isteklerinin eline geçmesine sebep olur. Öyle ise kula düşen vazife ancak takdir-i ilâye râzi olmaktır."
"İmâm-ı Âzam Hazretleri, el-Âlim ve'l- Müteallim ismimli eserinde buyurmuşlardır ki: "Amel, ilme tâbidir.İlim ile yapılan az bir amel, cehalet ile yapılan çok amelden daha hayırlıdır. Nitekim çölde yolunu bilen birinin yanındaki az bir azık, yolunu kaybeden birinin yanındaki çok azıktan kıymetlidir. Allâhü Teâlâ Hazretleri de Zümer Sûresi'nin 9. âyet-i kerîmesinde (meâlen) : 'De ki ( Habîbim) hiç , bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?' buyurmuştur."
İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe'nin bir mevhibe-i ilahi olan zekası o derece idi ki; daha 7 yaşında Kur'an-ı Kerim'i hıfzetmiş,15 yaşına kadar 30000 Hadis-i Şerif ezberlemiş,17 yaşında ise ictihâd mertebesine nâil olmuştur.