Ne yazık ki dini gruplar kendilerini ifade etmek istediklerinde,işe ilk insanın nasıl ortaya çıktığını açıklayan yaradılış hikayeleriyle başlar ve bu hikaye de hizipçiliğin temelini atar.Ne kadar kibar veya yüksek görüşlü olursa olsun,ne kadar üstü kapalı bir zarafetle açıklanırsa açıklansın,temelinde yatan fikir,o dinin mensuplarını,Tanrı'nın asıl onayladığı kişilerin diğer dinlerin mensupları değil de onlar olduğuna inandırmaktır.Diğer dinlere inanan kişiler yanlış bir Tanrı'ya tapıp yanlış dini törenler yapmakta,sahte peygamberlere ve uyduruk yaradılış hikayelerine inanmaktadırlar.Kurumsal dinlerin hepsi doğaları gereği insan ruhuna gayet çekici gelmekle birlikte, bir o kadar da zalim olan bu dini ayrımcılığı uygulamak zorundadır.
"Er ya da geç, içimizdeki kargaşayla birlikte yaşamanın ve hatta onu yaratıcılığımızın kaynağı olarak görmenin bir yolunu bulabileceğimize inanıyorum."
Sonu gelmeyen iç çatışmalarımızın kaynağı Tanrı'nın insanlığa uyguladığı sınav veya şeytanın bize oynadığı oyunlar değil,tarihte başımızdan geçenlerdir.
En eğitimlimiz bile, aslında Homo sapiens’te teşhis edilen o son derece ilkel duyguyu uyandırmak için tasarlanan romanlardan, filmlerden, konserlerden ve dedikodulardan beslendiğinin farkına varmaz.
Deneysel psikologlar, tüm insanların diğerlerinin niyetini okuma,değerlendirme,ikna etme,bağ kurma,işbirliği,dedikodu yapma ve kontrol etme konularında birer dahi olduğunu keşfetti.