"Örneğin bilimin henüz yeterince gelişmediği çağlarda vahşi hayvanlar birer canavar, Doğa ise korkutucu ve bilinmez olarak hikaye edilirken son yüzyılda (...) insan toplumlarının bir bütün olarak bitkilere, hayvanlara ve Doğa'ya saygısı ve sevgisi artmaya başlamıştır.
Bunun altında elbette yine bencil bir yaklaşım olması mümkün: Doğa yokolduğunda İnsanlığın da sonu gelir. Bu denenle Dünya'nın ve onu vareden, belirli bir dengede tutan unsurların "İnsalık adına", "İnsanların iyiliği adına" korunması gereklidir. Yani bahsettiğimiz sevgi ve saygıyı çoğu insan gerçekten içlerinde duymuyor. Daha ziyade kendi varoluşlarının (ailelerinin, soylarının, toplumlarının, uluslarının, dini cemaatlerinin vs.) sona ermemesi için bunu yapıyorlar. Şayet aynı ya da daha iyi şartlarda başka bir gezegene yerleşmek mümkün olursa İnsanlık kendisine yataklık eden (khôra) Dünya gezegenini rahatlıkla sonuna dek sömürdükten sonra yokolmaya terk edecektir.
Tarihin ve tekniğin başlangıcı bir ölümsüzlük serüveni olduğu kadar bir ölüm serüvenidir. Arşivleme, kayıt altına alma, müzeye koyma bir ölüm kültüdür. Bu bakımdan kendi ölümümüzü yaşamakta olmalıyız.
Ünsiyet yani yakınlık insanın manası ise, insan yakın olabilen, başkasına yakın olmaya muktedir olan demek olabilir. Öte yandan unutmak kötü insanın manasıysa, bu da ilginç bir patika; Unutan, unutabilen, unutmaya muktedir olmak bakımından diğer varolanlardan ayrılabilir olduğu varsayılıyor. Oysa İnsanoğlu esas olarak hatırlamayı bulduğu ve onun tekniklerini geliştirmeye başladığı andan itibaren hayvandan kendini ayırmaya ya da kendinin ayrı olduğunu varsaymaya başlamış olmalı.