Kaleme alınan bu eser, bir derdin ve bir sevdânın sesidir. Kaybolan değerler, yitik hayâller, geçen ömürler, unutulan hasletler, gerçekleşen pişmanlıklar karşısında bir uyarı ve bir hatırlatma çabasıdır. Eserde ortaya konan ana fikir, kulluk vazîfesi olarak dikkat çekmektedir. Müellif Müslüman kimliğini arzulanan ve özlenen bir değer olarak tanımlamaktadır. Bu kimliğin temel esas ve ölçütlerinin ise Kur’ân ve sünnet çizgisiyle temellendirildiğine dikkat çekmektedir. Kur’ân ve sünnet bütünlüğüne vurgu yapan müellif, eserinde anlam haritamızın farkında olmaya, evrensel değerlerimize sâhip çıkmaya ve Allâh’ın rızâsına ermeye bizleri dâvet etmektedir. Eserde hayata bir bütün olarak bakış, hayatın seyrini muhasebe ve otokontrol bilinciyle gerçekleştirme azmi dikkati çekmektedir. Eserde bahsedilen aranan kimlik, asr-ı saadet toplumunun hassâsiyetine bürünmektir. Eserde müellif bizleri Kur’ân-ı Kerîm’in ışığında, vahyin aydınlığında, ilâhî kelâmın sıcaklığında İslâm’ın sesine kulak vermeye, Rabbimizin dâvetine icabet etmeye çağırmaktadır. Yaşayan Kur’ân olarak Resûlullâh (sav)’in, insanlık için yegâne üsve-i hasene oluşuna işârette bulunulmaktadır. Peygamber Efendimizin oluşturduğu asr-ı saadet toplumu model cemiyet olarak takdîm edilmektedir. Nebevî ahlâkı, sünnetin berraklığını, aklın işlevselliğini ve içsel gelişimin dinamiklerini idrâk etmeye yüksek sesle bir çağrı yapılmaktadır.