Ya da Rönesansın Manifestosu

İnsanın Değeri Üzerine Söylev

Pico Della Mirandola

Oldest İnsanın Değeri Üzerine Söylev Quotes

You can find Oldest İnsanın Değeri Üzerine Söylev quotes, oldest İnsanın Değeri Üzerine Söylev book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Ey adam! Biz sana ne hazır bir yüz ne de özgün, doğuştan gelen bir özellik verdik, ta ki kendi yerini, biçimini, yeteneklerini kendin seçesin, onları kendi yargın, kendi kararın ile edinebilesin. Bütün öteki yaratıkların doğası bizim koyduğumuz yasalarla belirlenip sınırlanmıştır. Oysa senin önünde böyle sınırlamalar yok, kendi yüzünün çizgilerini sana koruma görevini verdiğimiz özgür isteğinle çizebilirsin. Seni dünyanın tam ortasına koyduk, baktığın yerden dünyadaki her şeyi daha kolay görebilesin diye. Seni ne yersel ne göksel, ne olumlu ne olumsuz olarak yarattık; özgür, olağandışı bir yontucu gibi kendini, kendi seçiminle biçimleyebilesin diye. Aşağıya, yaşamın kaba biçimlerine inmek de tanrısal yaşam sürenlerin düzenine çıkmak da senin elinde.
Sayfa 17 - BiblosKitabı okudu
... çünkü ağacı ağaç yapan kabuğu değil duygusuz, sorumsuz doğasıdır. Yük hayvanını yük hayvanı yapan da postu değil kaba hayvansal ruhudur. Göksel varlıkları göksel varlık yapan, yörün­gesel biçimleri değil uyumlu düzenleridir. Son olarak melekleri melek yapan gövdeden kurtulmuş olmaları değil tinsel anlaklarıdır. Kendini midesine adayan, yerde sürünen birini görürseniz, bilin ki o bir adam değil bir bitkidir. Caliypso’nun hilelerindeki gibi imgelemin boş biçimlerinden gözü kamaşmış birini görürseniz, o baştan çıkaran dilekleri yüzünden kendi duyularının kölesi olmuşsa, gördüğünüz insan değil hayvandır.
Reklam
Kutsal Musevi, Hrıstiyan yazılarında insanın kimi zaman “etin tümü” kimi zaman da “her yaratık” diye gösterilmesi nedensiz değildir. Çünkü bütün etler gibi insan da kendini biçimler, dönüştürür; yaşamın her kalıbının özgün gücünü alır. İranlı Evantes’in Kildani tanrıbilimine ilişkin açıklamasında, insanın doğuştan kendine özgü bir görünüşü olmadığını ama dıştan gelen, rastlantısal görünüşleri olduğunu söylemesinin nedeni budur. Orada “İnsan, türlü türlü, birçok biçimi olan, değişip duran yapıda bir canlıdır."
Peki bizim sözünü ettiğimiz bu eller, bu ayaklar da ne? Elbette onlar ruhun ayaklarıdır: Açıkçası, ruhun, top­rağa tutunan kökler gibi yeryüzüne tutunduğu en değersiz bölümü. Demek istediğim şu: yanan kösnü ateşini o doyurup besler, duyusal güçsüzlüğün öğretmeni odur. Ruhun kolayca öfkeleniveren bu gücü­nü niye “el” diye adlandırmayalım? El, isteme yetisinin savaşçısıdır, istek uğruna dövüşür, tozda, güneşte ona yiyecek sağlamaya uğraşır. Gölgede yatan her şeyi, onun yutması için ele geçirir. Bu eller, bu ayaklar gövdenin bütün duyusal bölümleridir. Dedikleri gibi ruhu geriye çeken dikkat bunlarda barınır.
İslam’ın siyasal bakımdan Hindistan’a dek yayılması matematiğe ilgiyi uyandırdı, Hint sayılarının Batı’ya gelmesine yol açtı. Bu da ileri düzeyde matematik araştırmaları için uygun bir yazım dizgesi sağladı. İçteki anlaşmazlık, kilisenin evrensel yetke olma savlarını güçten düşürdü. John Wycliffe (1320-1384) gibi yürekli sesler, kilisenin günahları bağışlanmasını, ekmek şarap ayinini, aforozun gücünü sorguladı. Bunlar, insan, doğa, Tanrı kavramlarının ussal bakımdan gözden geçirilmesinin yolunu açtı.
Özgürlük, bizim evrenimizin yasalı olduğunu yadsımaz, tersine evrenin yasalılığına dayanır.
Sayfa 5 - BiblosKitabı okudu
Reklam
161 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.