Nasıl ki yaşamın düş sayıldığı yerde düşler yaşam yerine konuyorsa, tüm gerçekliklerin görüntüye dönüştüğü yerde de her görüntü gerçekmiş gibi duygu yaratır.
Dünya'yı o milyarlarca resimden, fotoğraflardan, filmlerden, televizyon görüntülerinden, afişlerden arınmış düşlediğimde, geriye koskoca bir hiçlik kalıyor.
Bilakis biz günümüz insanlarını, ruhsal açıdan güncel üretimimize ayak uydurmadaki yetersizliğimiz kadar iyi anlatan başka bir karakteristik özellikler zor bulursunuz. Yani ürünlerimize bizzat aktardığımız dönüşüm temposunu kendimizin de yakalayamayışından ve geleceğe önden yollanmış ve bizi geride bırakıp gözden kaybolmuş aygıtlara yetişemeyişimizden söz ediyorum.
Ne yaparsak yapalım ya da ''ne''den kaçınırsak kaçınalım, artık öyle bir insanlığın içinde yaşıyoruz ki, ''Dünya''nın ya da yaşam deneyiminin değil de Dünya görüntüsünün ve görüntü tüketiminin sözü geçiyor.