Gayret sarfı dokuların ve ruhun gelişmesi için en esaslı şarttır. Bunun içindir ki, gayret sarf etmeğe alıştırılmadan yetişen gençler, atalardan kalma medeniyeti omuzlarına yüklenemeyecek kadar kuvvetsiz birer aşağı insan oluyorlar.
Çıkar sağlıyorsa, bir dosta ihanet şerefsizce bir şey sayılmaz. İyilik menfaatten ibarettir, cesaret ise insanı lüzumsuz yere tehlikeye atar deniliyor. Alçakça yaşamak, ölmekten iyi sayılıyor. Bir otomobil sahibi olmak, çocuk sahibi olmaya tercih ediliyor. Mümkün olduğu kadar çok para kazanmak lüzumu ileri sürülüyor. Bütün bunlara rağmen namustan, doğruluktan, hasbilikten dem vuruluyor. Gayret sarfetmenin güzel bir şey olduğundan, kahramanlıktan bahsedilerek nasihat ediliyor.
İnsanlar makinelerin mükemmelleşmesi sayesinde kazandıkları zamanı maddi ve manevi gelişmeleri için harcayabilirdi.
Aksine, fabrika, atölye, mağaza yahut yazıhane haricindeki boş zamanlarını içki içmek, iskambil oynamak, film seyretmek, dansetmek yahut kendilerinden ilham alınarak yazılmış romanlar okumakla geçirirler. Bu insanlar aldıkları terbiyenin ve modern hayatın ortaya getirdiği alışkanlıklarının kurbanıdırlar. Medeniyetimizin çökmesine sebep olan zekâ geriliği ve ahlâki duyguların dumura uğraması, kötü bir terbiyenin eseri değil midir? Zekâ ve his, radyolarla gazetelerin yarattıkları yalan ve mânasızlık havası içinde, boş geçen günlük hayatta, güzelliğe ve kutsallığa kıymet verilmediği bir zamanda felce uğramıştır.