İnsalık tarihi boyunca var olan Tevhid ve Şirk mücadelesi, kıyamete dek sürüp gidecek bir mücadeledir. Bu mücadelede yer alan iki din vardır; Tevhid Dini ve Şirk Dini. Bu değişmez yasayı Allah tayin etmiştir. İnsanlara düşen, Tevhid Dininde yer almak bu yolda mücadele etmektir. Tevhid dini olan İslam hem düşüncede hem de amelde Kur'an ve Sünnetin sınırları dahilinde bir hayatın yaşanmasını emreder. Belirlenen sınırları ihlal etmek onları farklı anlamak, bu sınırları hiçe sayarak ayrılık çıkarmak Allah'a karşı gelmek demektir.
Allah insanlara Tevhid dininde yer almalarını emrettiği halde ne kadar ilginçtir ki, daha insanlık tarihinin başlangıcında insanlar iki kutba ayrıldılar. Hz. Adem (a.s)'ın oğulları Habil ile Kabil arasındaki mücadele. Kabil'in şeytanî düşünceye meyleden, onu hayat tarzı tarzı kabul eden yönü ile barışın hürriyetin, merhametin temsilcisi olan Habil'in tarafi, yani şirk ile Tevhid mücadelesinin belirlenmiş kutuplarının mücadelesi. İşte biz bu iki cephe arasındaki kutuplaşmayı yani tefrikayı ortaya çıkışından günümüze kadar Kur'an'dan hareketle incelenmeyi, araştırmayı gaye edindik. Bu konuyu seçmemizin neden, çağımızın içinde bulunduğu tehlikenin asıl sebeplerini ve sayıları milyarı geçmesine rağmen her yerde zillet içinde yaşayan, kan ve gözyaşıyla iç içe olan günümüzün perişan müslümanlarının bu durumlarının sebebini araştırmak.
Bu çalışmadan amacımız müslüman olduğunu iddia eden bu insanların neden birbirleriyle anlaşamadıkları, neden birbirleriyle yardımlaşmadıklarını tahlil etmek. Ameli yaşayışta birliği sağlayamayan bu insanların, inançta ayrılığa düşmelerinin sebepleri üzerinde genel olarak durmak. Aynı zamanda modern dünyamızdaki sorunların ve savaşların sebeplerini araştırmak.
