Neden kendimizi su gibi akışa bırakmıyorduk? Ya da bir ağaç gibi, köklerimizle var olmakla yetinemiyorduk? Neden bir ayçiçeği gibi yüzümü güneşe dönüp varoluşumuzu taçlandırmıyorduk?
...Sevgilim... İris... Sende o kadar çok şeyi seviyorum ki. Yere düşen küpeni almaya çalışırken vücudunun aldığı kırılgan biçimi... Patates soyan ellerinin sevecenliğini... Bakışlarının göl gibi duran sakinliğini... Hayal kırıklıklarının yüzünde bıraktığı o solgun izi... Uykun geldiğinde dilinin dudaklarını ıslatan o çocuktan kalma alışkanlığını... Geceleri kendi içine kapanıp uyurken vücudunun kutsallaşan yalnızlığını... Tenindeki çocuksu beklentiyi... Şu güzel boynunun el değmemişliği... Bunları benden başka kim bilebilir İris?