Erhan hayatıma girdiğinden beri eskisi gibi olmadı hiçbir şey. Çevreme bakınca; o bunları nasıl görürdü diye düşünüyorum. Güneşi, bulutu, yerdeki su birikintisini sözgelimi... Sonra dinlediğim müzikleri nasıl duyardı? Ya saatin tik tak seslerini? Onun beynine dokunan o büyülü şey bana da dokunsa, ne ulvi anlamlar yüklerdim etrafımdaki eşya ve insanlara!.. Hem “bilinç korkunç bir lanet” diyerek korkuyorum, hem de onun gibi görüp hissedebilmek istiyorum hayatı. Zamanı, eşyayı ve uzayı; yepyeni, saf ve derin bir kavrayışla farketmek, temaşa etmek istiyorum... Kozmosla bir bütün olduğumu, yıldız tozundan oluştuğumu hatırlıyorum sayesinde!
Erhan ile kardeşinin duygu yüklü hikayesini okuyoruz Işığın Tozları’nda. Geçmişle bugün arasında gidiş gelişlerle, hayal ve büyüyle zenginleşmiş bir yolculuk ve hatta iç yolculuk romanı bu. Hayatın zorluklarıyla boğuşan silik bir insanken, beyninde büyüyen tümörün Erhan’ın hayatına yeni bir bilinç katışına şahit oluyoruz. Mistik, melankolik bir havası var; ama yozlaşmış modern zaman hayatlarına getirdiği eleştirilerle ve toplumsal sorunlardan bahsedişiyle bir o kadar da gerçekçi ve “şimdi” ye dair bir yazın.
Erhan karakterini çok benimsedim ben. Erhan’ın benliğindeki Saugsura karakteri de etkileyiciydi. Kitabın sonu beklemediğim şekilde biterek beni epey sarstı.
Şiirsel, nazenin bir dili vardı romanın. Çok cümlenin altını çizdim.Yalnız yayınevini çok özenli bulmadım. Yapılan baskı hataları için teessüflerimi belirtmeden geçemeyeceğim. Okuma keyfimi zaman zaman sekteye uğrattı. Yazara teşekkür ediyorum, yolunun açık olmasını diliyorum...