Bu sene okuduğum en güzel kitaplardan biriydi. Felsefeyle yollarımız hayatın bir yerinde kesişiyor, hiç ilgisi olmayan biri bile lisede illa ki felsefe dersi alıyor. O zaman içimizde bir merak kırıntısı, alevlenmeye hazır bir kıvılcım varsa minik bir Sokrates gibi takılıyoruz bir süre. Okuyoruz, araştırıyoruz. Ama felsefenin alanı derya deniz. Sonra sıkılıp peşini bırakıyoruz.
Her sabah uyandığında varolduğuna, kendini nerede bulduğuna, kim olduğuna şaşırmak ve bu hayret duygusunu hiç kaybetmemek. Jostein Gaarder sanırım hayatı böyle yaşıyor ve bu sorgulayan, aç ve açık zihniyle inanılmaz kitaplar yazıyor. Felsefeden ve mitolojiden beslenen, böylesine dahiyane bir roman yazmak. Bu hayret ve hayranlık duygusundan ortaya yaratıcı bir eser çıkarmak, geçip gittiğimiz dünyaya böyle bir iz bırakmak. Gaarder olsam daha başka bir şey istemezdim. Bir gün mutlaka bu kitabı doya doya tekrar okuyacağım. Hayran kaldım.
Sokrates gibi konuşabilirim ben de: Hiçbir şey bilmediğimi biliyorum. Ama bir Jokerin hâlâ dünyayı dolaştığından eminim. Dünyada durgunluğa hiç izin vermeyecek o. Her zaman ve her yerde deli şapkası ve şıngırdayan çıngıraklarıyla küçük bir deli çıkabilir ortaya. Ve gözlerimizin ta içine bakıp sorar: Kimiz biz? Nereden geliyoruz?
Her şeyi parçalayamıyor zaman. Kartların arasında, yüzyıllar boyunca tek bir sütdişini yitirmeden oraya buraya sıçrayan bir Joker var.
Evet! Bu, insanın varolma karşısında duyduğu hayretin hiç kaybolmayacağından başka bir şey demek değildi. Gerçi bu şaşırabilme yeteneği, çok az rastlanan bir şeydi, ama buna karşılık, hiçbir zaman tamamıyla yok olmayacaktı. İçinde jokerlerin koşuşturabileceği bir tarih ve insanlık varoldukça hep yeniden ortaya çıkabilecekti. Eski Atina'da Sokrates vardı, Arendal'da da, ayıptır söylemesi, babamla ben. Gerçi öyle çok değildik biz jokerler, ama tabii jokerin olduğu başka yerler ve zamanlar da hep vardı.
Biz insanların, hayat gibi anlaşılmaz bir şeye alışmamız, birden çok acıklı geldi bana. Bir gün geliyor, varolmamızı çok olağan bulmaya başlıyoruz ve sonra, evet sonra bir daha ancak bu dünyadan ayrılmak zorunda olduğumuzda düşünüyoruz bunu.
Ve eğer dünya bir sihirbazlık eseriyse, o zaman bir sihirbazın da mutlaka olması gerekir. Günün birinde onun maskesini düşürmeyi umuyorum. Ama bir kez olsun kendini bize göstermeyen bir sihirbazın oyununu ortaya çıkarmak, pek kolay olmasa gerek.