İşkencenin Tarihi

George Ryley Scott

Quotes

See All
Tatsız olaylardan konuşmaktan ya da bunlara tanıklık etmekten ısrar­la kaçınan insanlar vardır. Pis, iğrenç ve hoş olmayan şeylere karışmak­tansa yaşamın parlak, hoş, tatlı ve uyuşturucu yanlarına bakmanın çok daha iyi olduğunu iddia ederler. Dünya bu öğretiyi savunan insanlarla doludur. Böyle bir tutumu benimseyen insanlar şu ya da bu biçimde zihinsel bir üstünlük sergilediklerini mi sanıyorlar, doğrusu bilemiyorum. Tek bildiğim, bu yolla, çağdaş toplumda hüküm süren kötülüğe cesaret aşıladıklarıdır.
Sayfa 11 - 12, Dost Kitabevi Yayınları, 1.Baskı, Şubat 2001
İrlanda tarihinde hiçbir olay, kana susamışlık ve vahşilik bakımından, 1642'de İrlandalı Katoliklerin İngiliz Protestanlardan intikamlarını aldıkları zaman adanın büyük bölü­münü saran terör dalgası ile bir tutulamaz. (..) Şanlı din adına nefret edilen dinden olan erkeklere, kadınlara ve çocuklara uygulanan ve insan zihninin kavrayabileceği daha zalim bir işkence biçimi görülmemiştir. Kilkenny'de bir İngiliz kadın hendekte dövülmüş ve orada ölmüştü; beş yaşlarındaki çocuğunun karnını yarmışlar, bağırsaklarını dışarı çıkarmışlardı. "Bir adamı Aşai Rabbani ayinine katılmaya zorladılar, yaraladılar, karnını yarıp bağırsaklarını çıkardılar ve canlı canlı bıraktılar." Canice bir gaddarlıkla insanların her parçasını deldiler, süngülediler, ezdiler fakat öldürücü bir yara açıldığı anda, her yaştan kadın veya erkeği, kendi kanları içinde debelenmeye ve açlıktan ölmeye terk ettiler. Erkeklerin gözlerini oydular ya da ellerini kestiler. Bazıları diri diri yakıldı; bazıları taşlanarak öldürüldü; bir kısmı da ayakla­rından başlayarak ateşe sürülüp yavaş yavaş kızartıldı. Doğurmak üzere olan kadınları astılar, karınlarını yarıp yavrularını çıkardılar ve bu canlı bebekleri vahşi köpeklere attılar. On iki yaşında Thomas Stratton adlı bir çocuğu kaynar kazana attılar; bir başka çocuğun da omurgasını kırdılar ve yavaş yavaş ölmesi için ormana bıraktılar.
Sayfa 106 - 108, Dost Kitabevi Yayınları, 1.Baskı, Şubat 2001, A Relation of the Bloody Massacre in Ireland(1689)'dan
Reklam
Bu mahkeme binaları özellikle görkemliydi, çoğu saraydı. Portekiz Engizisyonu örneğin, dört mahkemeyi kapsıyordu ve her birinin yaklaşık yüz elli metrekarelik alanı vardı. Başengizisyoncunun, hepsi de çok geniş ve şık olan müstakil daireleri vardı. Kocaman avlunun çevresinde, kraliyet ailesi, mahkeme üyeleri ve önde gelenlerin auto da fe sırasında infazları izlemelerini olanaklı kılmak için yapılmış ihtişamlı salonlar ve odalar bulunuyordu.
Sayfa 82 - Dost Kitabevi Yayınları, 1.Baskı, Şubat 2001 (Auto da fe, halka açık kamçılama, işkence veya yakma ritüeli. Yeter sayıda infaz olmadıkça uygulanmazmış. İzleyenlerin 'arzu' ettiği vahşet dozunu ayarlamak önemli tabii)
Onüçüncü yüzyılın sonlarına yaklaşırken hukuki işkence İtalya'da, Sezarların zamanındaki kadar güçlü biçimde yaygınlaştı. Giderek diğer ülkelere yayıldı, sonuçta onyedinci yüzyıla gelindiğinde işkenceyi ceza sürecinin zorunlu bir parçası olarak görmeyen bir Avrupa Devleti (tek istisna İskandinavya gibi görünüyor) kalmadı. Almanya'da, Fransa'da ve İspanya'da hukuki işkence olağan ceza sisteminin ayrılmaz parçası oldu.
Sayfa 79 - Dost Kitabevi Yayınları, 1.Baskı, Şubat 2001
Halk kitleleri, istek ve beğenilerine karşıt olan, anlamadıkları, ancak görmezden de gelemedikleri her şeyden nefret ederler. Gerçeği söyleyenler­den de nefret ederler, çünkü gerçeği bilmek istemezler.
Sayfa 42 - Dost Kitabevi Yayınları, 1.Baskı, Şubat 2001
Devlet, toplumun belli sınıftan suçluların eline düşüp tehlikede olduğu yolundaki kışkırtmasıyla güvenliği sağlayabilir ve hatta cezalandırma maskesi altında en acımasız, en vahşi işkence biçimlerine bile başvurabilir. Dahası, Devlet kurnaz ve üstü örtülü yöntemlerle, hal­kın istekleri doğrultusunda ve halkın tam onayını alarak hareket ettiğini söyleyerek, ki bu kesinlikle doğrudur, yaptığı işkence ve eziyetleri haklı çıkarabilir. Kısacası bu yolla, Devlet, tarih boyunca bireylere ve halklara yaptığı eziyetlerden hep aklanmasını bilmiştir.
Sayfa 314 - Dost Kitabevi Yayınları, 1.Baskı, Şubat 2001
Reklam
'Şeytan' la anlaşma buraya kadarmış demek :))
Şeytanlarla alışveriş halinde ve sudan hafif olduğu düşünülen büyücü ve cadıları bulmak için özellikle kullanıldı: Bunların batmaları olanaksızdı. Scribonius, ilk değilse bile, bu kuramı ortaya atan­lardan biriydi ve daha sonraki yüzyıllarda, büyücülüğe karşı seferberliğin en uç noktaya ulaşmasıyla, eski inanç yeniden canlanarak birçok yandaş buldu. I. James ve İngiliz cadı avcılarının lideri Matthew Hopkins, büyücü­lerin ortaya çıkarılmasında su testinin şaşmayacağını iddia ediyorlardı. Bununla birlikte, ironik bir biçimde, Hopkins'in bu testin erdemleri ve yanılmazlığını büyük bir şevkle ve didaktik bir biçimde savunmasından pişmanlık duyduğu gün de geldi. Kendini suya attı, büyücü olduğunu kanıtladı ve salak gibi infaz edildi.
Sayfa 238 - Dost Kitabevi Yayınları, 1.Baskı, Şubat 2001
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.