Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslam Önderleri Tarihi 3

Ebu’l Hasan Nedvi

En Eski İslam Önderleri Tarihi 3 Gönderileri

En Eski İslam Önderleri Tarihi 3 kitaplarını, en eski İslam Önderleri Tarihi 3 sözleri ve alıntılarını, en eski İslam Önderleri Tarihi 3 yazarlarını, en eski İslam Önderleri Tarihi 3 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hâce Muînuddin Çeştî hazretleri
Onun samimiyet ve özverisi, onun Allah'a güven ve tevekkülü, onun en küçük dînî sakıncalardan çekinen temiz iradesi ve Allah aşkıyla yanıp tutuşması, binlerce seneden beri doğru imandan ve Allah’ı tam bilmekten yoksun olan, tevhid sesini tanımayan Hindistan’ın İslâm yurdu haline gelmesinde büyük rolü olmuştur.
Şeyh Hâce hazretleri; samimiyet ve maneviyatta en üstün dereceye ulaşmış ulu bir mürşidin demesi gerekeni buyurdu; “Hak yolun yiğitleri ve Allah yolunun yolcuları en basit bir yaratığın gocunmasını, incinmesini günah sayarlar; nerde kaldı ki şeyhülislâmın gocunmasını değersiz bulsunlar" dedi.
Reklam
Hâce Kutbuddin (rh.a.) Delhi’ye dönerek fakirlik hasırı üzerine ( postuna) oturdu. Yeniden insanları irşad ve ruhları terbiye etme işini hararetle yürütmeye başladı. O, devletle, saltanatla hiçbir ilişki kurmadı. Bunu sadece kendi hayatının prensibi haline getirmedi ; hatta fakirliği ve hiç kimseye minnet etmemeyi, devlet kapısından uzak durarak irşad görevini yapmayı tarikatının temel prensibi yaptı. Bu kimseye minnet etmeme, devlet ve saltanatla ilişki kurmama prensibine rağmen; halktan, üstün tabakadan kimseler, zengin' fakir herkes onun huzuruna koşar, etrafını çevrelerdi.
Bir keresinde Şeyh Ali Sekkezî tekkesinde hararetli bir zikir ve ilâhi meclisi kurulmuştu. İlâhi okuyan zat şu şiiri okudu: "Allah’a teslim olma hançeriyle öldürülenlere Her zaman Allah tarafndan başka bir can bahşedilir.” Hâce Kutbuddin bu şiiri duyunca vecde geldi, tamamen cezbeye kapıldı. Tekkeden evine döndüğünde aynı cezbe ve kendinden geçme hali sürüyor, aynı şiiri kendi kendine tekrar edip duruyordu. Geceli gündüzlü dört gün boyunca bu cezbe hali devam etti. Namaz vakti geldiğinde kendine geliyor, namazını kılıyor, sonra aynı şiiri okumaya başlıyordu. Şiiri okur okumaz yine kendinden geçip cezbe haline giriyordu. Bu durumdayken beşinci gece fani dünyadan göçüp gitti.
Hâce Ferîdüddin Genci Şeker
Tevekkülü ve insanlardan uzak duruşu öyle bir haldeydi ki, bir keresinde eline lokmayı alıp ağzına götürmek üzereyken durdu ve: Bunda biraz prensip dışına çıkıldığını hissediyorum, dedi. Hizmetçi edeple dedi ki: Efendim; tuzumuz yoktu, bir miktar ödünç tuz. alarak kattım. Bunun üzerine Şeyh Hâce Feridüddin: Sen prensiplerimize uymadın, bu yemek bana yakışmaz, buyurdu. Bir süre sonra öyle bir hal oldu ki, gece gündüz yemekhanenin ocağı sönmez oldu. Gece yarısına kadar yemek yiyenler gelip gider oldu. Her gelen bu nimet sofrasından hissesini alır, kim olursa olsun buradan nasibini yerdi.
Bir gün Hâce hazretleri bir kişinin ısrarı üzerine sultana bir rica mektubu yazdı. Bu mektup rica ile minnet etmemezliğin enteresan bir karışımıdır: “Ben bu kişinin işini Allah’a ondan sonra da size havale ediyorum. Eğer siz bu adama bir şeyler verirseniz biliniz ki asıl veren Allah Teâlâ’dır. Siz ise teşekkür edilen kimse olacaksınız. Eğer vermezseniz, engel olan Allah Teâlâ olacaktır. Siz mazur olacaksınız.”
Reklam
Hâce Ferîduddin
Muharrem ayının 5. günü hastalığı şiddetlendi. Yatsı namazını cemaatle kıldı. Namazdan sonra kendinden geçip komaya girdi. Bir saat sonra kendine gelip; yatsı namazını kıldım mı? diye sordu. Yanındakiler; kıldınız, dediklerinde: İkinci kez kılayım, kim bilir nasıl olmuştur? dedi İkinci kez namaz kıldı. Yine kendinden geçip bayıldı bu sefer bayılma çok ağır oldu ve uzun sürdü. Tekrar kendine geldi. Ben yatsı namazını kıldım mı? diye sordu. İki kere kıldınız dediklerinde buyurdu ki: Bir kere daha kılayım, kim bilir nasıl olmuştur? Üçüncü kez yine kıldı. Sonra ruhunu Allah'a teslim etti.
Hâce Nizameddin Evliya'nın sofrası
Bu padişah sofrası, kendi türünde tek ve benzersizdi. Bu sofraya oturan yüzlerce, binlerce yoksul, fakir kimse, adını duymadığı yemeklere nail olurdu. Devlet ileri gelenleri ve saray yetkilileri bile bu sofrada bulunmayı arzu eder, o yemeğin lezzetini anar dururlardı. Doğru yolu göstermekte tarikat ve mânevî terbiyeyi yaymakta, esirgenmeyen genel feyz ve bereketten başka, Delhi’de bütün hızı ile akıp giden ve binlerce Allah kulunun olgunlaşıp yetişmesine vesile olan bir feyz ırmağı vardı.
Hadisi Şerifi kabul etmeyenler!
“Delhi âlimleri, hased ve düşmanlıklarla dolu kimselerdir. Onlar büyük bir fırsat ve imkân buldular, düşmanca pek çok sözler söylediler. Hayretle gördüm ki onlar, Hz. Peygamber’in sağlam, sahih hadislerini dahi dinlemeye razı değillerdi. O hadislere karşılık; bizim şehrimizde fıkha göre âmel etmek hadisten önce gelir, diyorlardı. Böyle sözleri ancak Peygamberin hadislerine inanmayan kimseler söyleyebilir. Ben ne zaman sahih bir hadis okusam, onlar buna kızıyor ve diyorlardı ki: “Bu hadisten İmam Şafiî hüküm çıkarmaktadır. O ise bizim âlimlerimize düşmandır. Biz o hadisi dinlemeyiz.” Bunlar imanlı kişilermidir: değiller midir bilmiyorum. Yetkililer önünde öyle şiddetli davranıyorlar ve sahih hadisleri reddediyorlar ki, her öyle hiçbir âlim ne gördüm ne işittim. Önünde sahih hadis okunsun da, ben onu dinlemiyorum desin. Bu ne haldir ve bu cesareti, zorbalığı gösteren şehir nasıl mamur olaral‘ ayakta durabiliyor anlamıyorum! Taş üstünde taş kalmayacak şekilde bir felâkete uğrarsa şaşmam. Bundan sonra Padişah, devlet ileri gelenleri ve halk, âlimlerden ve şehrin kadısından bu şehirde hadse göre amel edilmediğini duyarlarsa, Peygamber hadisine nasıl güvenleri kalacak? Korkarım ki, şehrin âlimlerinin bu kötü inançlarının uğursuzluğundan dolayı gökyüzünden belâ, musibet, kıtlık ve veba yağar.” dedi.
Hâce Hazretleri buyurdu ki: “Taâtin iki çeşidi vardır: Geçişli, geçişsiz. Geçişsiz tâat; faydası sadece tâat yapana ulaşan tâattır. Namaz, oruç, hac, zikir ve dua etmek gibi. Geçişli tâat ise ; faydası, huzuru başkalarına geçen ve ulaşan tâattır. Müslümanlar arasında anlaşma meydana getirmek, şefkat göstermek, başkalarına merhamet göstermek vs.ye geçişli tâat denir, sevabı ise sınırsız ve belirsizdir. Geçişsiz tâatın kabul edilmesi için çok büyük samimiyet gerekir. Geçişli tâatte ise nasıl yapılırsa yapılsın sevap ve mükâfat verilir.”
18 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.