İşte gerek İbn Sina'nın felsefesi, gerekse İbn Arabi'nin tasavvufu olsun, bu fikri yapıların sun’i
bir şekilde İslamlaştırılmış olma özelliğidir ki, Sünni düşünürlerin ağır hücumuna yol açmıştır.
Bu Sünni sistemin ve özellikle de, insan iradesinin etkisizliği ve ilahi hükümlerin amaçsızlığı
gibi temel doktrinlerinde Kur'an ile çelişen Eş'ariler'in iç zayıflığına ve yetersizliğine rağmen;
Gazali, İbnTeymiyye (ve diğer pek çoklarının); ibn Sina'nın metafiziği veya ibn Arabi'nin
tasavvuf felsefesi ile İslam akidesi arasındaki temel uyuşmazlığı göstermeleri hiç de zor
olmadı. Bütün hunların sonucu da, İslam düşüncesinin (İslamic intellectualism) yeni yeşeren
uçlarının devamlı budanması olmuştur.
Bir toplum , olumsuz ve kötü yollara saptirildigi zaman düşünüp doğruyu çıkarma yeteneğini kaybeder. Böyle bir toplum artık gerçek amacını ve hedefini bulamaz ; çünkü o başıboş kalmıştır.
Aslında şunu kabul etmek gerekir ki , İran'dak Şii Islam'i Sünnî islam'dan ayıran en önemli özelliği, felsefeye olan ilgisi sayesinde İran'li şii düşünürlerin daha hür ve eleştirel bir yapıya sahip olmalaridir.