Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslam'ın Hukuk İlmine Katkıları

Muhammed Hamidullah

En Eski İslam'ın Hukuk İlmine Katkıları Sözleri ve Alıntıları

En Eski İslam'ın Hukuk İlmine Katkıları sözleri ve alıntılarını, en eski İslam'ın Hukuk İlmine Katkıları kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ebu Hanife, hukuku '' insanın haklarını ve vazifelerini bilmesidir. '' diye ifade eder.
Sayfa 110 - Beyan yayınlarıKitabı okudu
nerede bir istek varsa orada mutlaka bir yol vardır.
Sayfa 85 - beyan
Reklam
kur’an, devlet gelirlerinin tahsis olunacağı yerleri sarahatle ve tafsilatıyla düzenlemiş, bütçenin esaslarını vazetmiştir; gelirler, asla devlet başkanının mülkü değildir.
Sayfa 128 - beyan
İslâm, insanın ahenkli ve dengeli bir gelişim sağlaması için hayatın bütün yönlerinde bir tutarlılık oluşturma gayretiyle ortaya çıktı. Yalnız ruhunun yücelmesi veya yalnız maddesinin yücelmesi insanın tümüyle yücelmesi anlamına gelmez. Namaz ve oruç üzerinde ısrar eden İslâm'ın, hükümete vergi vermeyi imanın şartlarından biri derecesine yükseltmiş olmasına hayret etmeyelim.
Sayfa 13
turist tespiti hoşmuş
4. Dünyada devletler var olduğundan beri vatandaşlar vergi vere gelmişlerdir. İslâm'dan önceki anayasalar, vergilerden söz eder ken vergi toplamak ve geliri çoğaltmak araçlarından başka birşey düşünmemişlerdi. Benim bildiğim kadarıyla -ister dünyevi, ister dinî olsun- eski dönemlerin hiçbir kitabı, sadece ve daima devlet başkanının isteğine
Sayfa 14
5. Müslümanlardakı Hukuk felsefesi, haklı olarak herkesin takdirini kazanmıştır. İslâm kanunu, vatandaşa ağır gelen bir angarya değil, akla uyan bir takım kurallardan oluşur. Müslüman hukukçular şöyle der: Hukuk kuralları iyi ve kötü'ye göre belirlenir; o iyi olanı yapmalı, kötü olandan kaçınılmalıdır. Ama bir şeyin iyi ve kötüsü göreceli olduğundan şunu da ilave ederler: Eğer birşey tamamıyla iyi ise bu zorunludur, yani 'vacib' veya 'farz'dır. Eğer bir şeyde iyilik baskın ise o takdire değerdir, yani 'müstahab'dır. Eğer bir şeyde iyi ve kötü birbirine eşitse veya ikisi de yoksa, bu kanun gözünde farksız, yani 'mubah'tır. Eğer bir şeyde kötülük baskınsa, onu yapmak çirkin yani 'mekruh' olur. Eğer bir şeyde kötülük kesinlikle varsa, bu yasak yani 'haram'dır. İnsanın hare ket alanının kurallarının bu şekilde beş'e bölünmesi yalnız makul olmakla kalmaz, İslâm kanununun vahye dayalı ve ilahi kaynaklı olmakla beraber, akla ve sağduyuya da uygun olduğunu gösterir. Bunun böyle olduğunu ortaya çıkarmak bize düşer.
Sayfa 16
Reklam
Türk alimlerin hukuk ilmine katkısı
6. Sözü bitirmek için İslâm'ın en önemli yardımlarından birisinden söz edeceğim: Islâm'dan önce Hukuk ilminin mevcut olmadığını duymaktan büyük bir hayrete düşmeyiniz. Tekrar ediyorum: Hukuk ilmi İslâm'dan önce yoktu. Çinlilerin, Babillilerin, Hinduların, Yunanlıların, Romalıların ve diğer toplumların sadece kanunları vardı, fakat
Sayfa 16
yasamanın bağımsızlığı
14. İslâm'daki şu tatbikata'da dikkatinizi çekmek isterim. Eskiden kanun ve hukuki kaideleri koyma işi, Teşri (yasama) en yüksek salahiyet sahibine mahsus idi. Bu da ya sultan, kral veya dinin önderiydi. Milletlerin ekserisinde kabul bulmuş bugünkü bir telakkiye göre de adlî meselelerde hüküm verme yetkisine sahip şahsın hür olması, kendisine başkasının mesela hükümet edenlerin karışmaması esastır. İslâm bu noktada ne yapmıştır? Özellikle dikkate değer husus şudur ki eskiden teşriin yani hükümet edenlerin, sultan ve krallardan ayrı düşünülmesine dair tek bir örnek bilmiyoruz. Bunu sadece İslâm'da görebiliyoruz. İslâm'da hukukî, kanunî hükümlerin istinbâtı; (çıkarılması) vaz' olunması, devlet ve hükümet reisiyle değil fakihlerle alakalıdır. Bu iş fakihe (İslâm hukukçusuna) aittir. Yani konun koyma işi hükümetin karışamadığı, hükümetin dışındaki bir vazifedir. Bu çok mühim bir husustur. Eğer teşri' salahiyeti hükümet edenlere ait olursa, bunlar kendilerinin ihtiyaçlarına göre muhtelif şeyleri emreder, bazı şeyleri yasaklarlar. Emir ve yasakları bazen cemiyetin faydasına olabildiği gibi, bazen de zararına olabilir. Meselâ günümüzde bile, seçim neticesinde iş başına gelen hükümetler, kanunları değiştirmektedir. İslâm'da ise kanun ve hukuk kaideleri, hükümetlerin değişmesiyle değiştirilemez.
Sayfa 24
17. Çok mühim bir başka husus da şudur: En eski devirlerden beri insan cemiyetlerinde kanunlar ve hukuk kaideleri vardır. Fakat hukuk ilmi, her ülkenin kanun ve hukuk kaidelerine tatbik edilebilecek bir hukuk ilmi, İslâm'dan önce dünyanın hiç bir yerinde mevcut değildi. Bu ilmi, eski Yunan'da, Roma'da, Hindistan'da, Çin'de, Misar'da ve diğer memleketlerde, İslâm öncesinde bulamadım. Buna sadece İslâm'da görebiliyoruz. Meselâ hukuk kaidelerinin kaynakları nelerdir? Bu kaidelere, kanunlara neden boyun eğiyoruz? Bir hukuki meselede farklı iki hukuki esas karşısında hangisine göre ve nasıl hüküm verilir? Hakkında hüküm bulunmayan yeni bir hukuki mesele konusunda nasıl hüküm verebiliriz.? Bu ve benzeri konularla ilgili olarak bütün ülkelerin hukukuna uygulanabilir esasların İslâm'dan önce, dünyanın hiç bir yerinde bulunmadığını görüyoruz. Bu ilme, Fikah Usulü İlmi (Ilmu Usûli'l Fikh) diyoruz. İslâm'dan önce hiç bir yerde mevcut olmayan bu ilim, İslâm'ın ve Müslümanların malıdır. Başlı başına bu ilim, Müslümanların hukuk ilmine katkılarından sadece biridir.
Sayfa 28
devletler hukuku hakkında
27. Acaba devletler arası hukuk konusunda İslâm ne diyor? Peygamber efendimiz devrinden bugüne kadar İslam, dünyayı iki kısımda mütalaa etmiştir, 1) Daru'l İslâm (İslâm Diyân), 2) Daru'l Küfr (Kafirler diyan). Fakat burada dikkati çeken husus, Islâm'in kafirler diyatı dediği Dar'ul Küfr için de devletler hukuku tespit etmiş
Sayfa 34
36 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.