İslam Düşünce Tarihinde Yenilik Arayışları Kişiler, Fikirler, Akımlar

İslam'ın Yenilikçileri 1. Cilt

Recep İhsan Eliaçık

Oldest İslam'ın Yenilikçileri 1. Cilt Quotes

You can find Oldest İslam'ın Yenilikçileri 1. Cilt quotes, oldest İslam'ın Yenilikçileri 1. Cilt book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Ahmed bin Hanbel, Ebu Davud ve Tirmizi'de geçen bir rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurur: "Sonradan çıkarılan her yenilik bid'attır. Her bid'at sapıklıktır. Her sapıklık da insanı ateşe sürükler." Yine Ebu Davud'da geçen bir rivayette Hz. Peygamber'in "Allah her ümmete her yüzyılın başında bir müceddid (yenilikçi) gönderecektir." buyurduğu rivayet edilir. Keza Hz. Ömer'e isnad edilen "Bid'at-ı Hasene ve Bid'at-ı Merdude" rivayeti de kaynaklarda yer alıyor.
DİA'ya Ehl-Bid'at maddesi yazan Yusuf Şevki Yavuz, Ehl-Bid'at kavramının Kur'an'da ve Hz. Peygamber'in kullanımında geçmediğini, bu tür rivayetlerin sonraki dönemde ortaya çıkan tartışmalar neticesinde hadis kitaplarına sokulduğunu söylüyor.
Reklam
Öyle anlaşılıyor ki Kur'anın nazil olduğu dönem olan yedinci yüzyılın üzerinden zaman geçtikçe "gelenekçiler" ve "yenilikçiler" zuhur etmeye başlamış ve her iki taraf da kendini savunmak için bu tür rivayetler ihdas etmişlerdir. Arap/Kureyş asabiyetini pekiştirmek için "İmamlar Kureyş'tendir." türü hadislerin ortaya çıkması, Kureyş içindeki muhalefeti meşrulaştırmak için "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Benden sonra vasim ve halifem sensin." şeklindeki hadislerin yaygınlaşması, Arap/Kureyş asabiyetine karşı İran/Fars asabiyetinin öne çıkaranların çoğalmasıyla "Arabın Aceme üstünlüğü yoktur, üstünlük takva iledir." veya "İlim, Süreyya yıldı zında bile olsa Farslılardan birisi ona ulaşacaktır." türü rivayetlerin çoğalması, bu tür rivayetlerin arka planında siyasi/sosyal saiklerin bulunduğunu açıkça gösteriyor. Yeni durumlar ortaya çıktıkça gelenekçileri veya yenilikçileri destekleyen hadislerin hızla üretildiğini görüyoruz. "Ehl-i Bid'at", "Fırka- i Naciye" veya "Müceddid" hadisleri bunun tipik örneğidir. Hz. Peygamber, böylesi rivayetleri söylemiş olsa bile bununla tarihin bir döneminde yaşamış özel bir kişiyi veya grubu işaret etmiş olması mümkün değildir.
İslam düşünce tarihi içinde zihinleri geçmişe dönük çalışanlar daha çok bütün franksiyonlarıyla Selefi denen gruplardır. Gelenek, bu durumda geçmişte yaşamış bir otoriteye isnat edilmektedir. İslam düşüncesinde bu otorite kişi olarak Hz. Peygamber, metin olarak Kur'an ve hadis, topluluk olarak sahabe/tabiun, zaman olarak yedinci yüzyıl, mekan olarak da Mekke/Medine Coğrafyasıdır. Tarihin akışını düz bir çizgide sürekli bozulma olarak anlayan gelenekçi, geçmişteki asr-ı saadet özlemiyle yanıp tutuşmakta, sürekli o döneme dönmek istemektedir. Geçmişte her şey iyiydi, güzeldi, zaman geçtikçe her şey kötüye gitmekte ve bozulmaktadır. Dolayısıyla kurtuluş geçmişteki bu otoritelere, metinlere, kişilere, zamana, mekana sarılmakla gerçekleşebilir. Oysa ki zamanın ilerleyişi düz (lineer) değil daireseldir. Dün, bugün ve yarın sürekli deveran eder. Burada bir çevrimsellik (tarihsellik değil) durumu söz konusudur. İyi, kötü olabilir; kötü, iyi olabilir. Dünün şartları tekrar oluşabilir, bugünün şartları değişebilir. Bu durumda ayağımızı sağlam basacağımız zaman dilimi, dün değil bugündür. Yarın ise zaten daha gelmemiştir. "Yani denilebilir ki gelenekçi, pergelin sabit ucunu düne koyarkn, yenilikçi bugüne koymaktadır...
İslam düşünce tarihinde gelenekçiliğin kendi özel şartlarına gelince şöyle bir gelişme olmuştur; Mekke'de mülkün (ülke, toprak ve devlet) sahibi Arap/Kureyş topluluğuydu. Hz. Peygamber bu asabiyeti yıktı. Bu nedenle bölücülük ve Arapları zayıflatmakla suçlandı. Hz. Peygamber'in getirdiği yeni değerlere göre mülkün sahibi topyekün Müslümanlar, yüce değerleri yaşayan insanlardı. Bu nedenlerledir ki daha önce mülke hiç yaklaştırılmayan, Arap/Kureyş olmayan unsurlar, köleler, kadınlar vs. mülkte söz sahibi oldular. Bu sosyolojik anlamda bir devrimdir. Ancak bu durum Hz. Peygamber'in ölümünden sonra uzun süre sürdürülemedi. Devrimin mantığı devletin mantığına uyduruldu. Mülk, Arap/Kureyş asabiyetinin elinde tutuldu.
Hz. Osman'la birlikte asabiyet Arap/Kureyş/Emevi unsuruna iyice kaydırıldı ve bu dayatıldı. Hz. Ali genelde Hz. Peygamber'in yeni değerlerine yaslanarak bu dayatmaya karşı çıktıysa da, etrafında oluşan muhalefet Arap/Kureyş/Haşimi temelinde kendini ifade etmek zorunda kaldı. Muaviye'yle birlikte bu mülk iddiası devam etmekle kalmadı, kendi
Reklam
62 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.