... Araplara karşı Lozan'dan vicdan rahatlığı ile çıkmışızdır. En dar zamanlarda, hatta kendilerinden müşkülat gördüğümüz zamanlarda bile, selametlerini temenni etmekten başka bir gaye takip etmedik.
Muharebelerden sonra, hariciye vekili ve başmurahhas olarak Lozan’a giderken ben, diplomasiye ve sivil hayata girmiş oluyorum. Çizmeyi ayağımdan çıkarıp ilk defa sivil iskarpin giyiyorum. Diplomatlar arasındaki merasimi o kadar bilmiyorum ki, ilk günü Lozan'da öğle yemeğine ineceğimiz vakit, ilk sorduğum sual, ne elbise giyeceğiz, idi. Bizim Paris mümessilimiz Ferit Bey zannederim o esnada yanımdaydı, çok zeki ve çok değerli bir kimse olan Ferit Bey, bana bu hususta fikir verdi. Şimdi karikatürize ederek, mübalağa ederek anlatmak istediğim, sivil hayat ve diplomasinin merasimli hayatı hakkında hiçbir fikrim, hiçbir tecrübem olmadığıdır. Fakat Lozan’da Avrupalı kılığında yaşamaya alıştık. Ankara'ya geldiğim zaman kalpak da giymiyordum Fakat Lozan'da şapka giyiyordum. Bayan İnönü de şapka giyiyordu.
Atatürk'e karşı hazırlanmış mühim bir hadise olmuştu. Seçim kanununda değişiklik yapılmak üzere, bir kimsenin, mebus seçilebilmek için bir yerde en az beş sene oturmuş olmasını şart koşan bir teklif hazırlamışlar. Meclise vermişler. Bundan Atatürk son derece müteessir olmuştu. Bunu doğrudan doğruya kendi şahsına tevcih olunmuş bir tertip saymıştı. Kendisini müdafaa için, bu tertibi, millete ve dünyaya anlatılması en kolay olan bir mücadele, konusu yaptı ve haklı olarak bunu azami derecede kullanıyordu.
Evet Atatürk bir yerde beş sene oturamadı. Çünkü, kendisi, ne hayatını, ne rahatını düşünmüş, vatanı kurtarmak uğ runda hayatını feda edecek kadar çalışmıştır. Bugün çok şükür hepimiz memleketlerimize sahip olarak, her birimiz belli bir yerde yerleşmiş vatandaşlar olarak oturabiliyorsak, hürriyet içinde yaşayabiliyorsak, bu neticeye, onun bir yerde beş sene oturamamış olması ve vatanı kurtarmak için çalışması sayesinde ulaşmışızdır. Atatürk, bu gerçeği bütün tasvirlerinde pek güzel anlatıyordu. Mücadelesini yaparken, Mecliste, muhaliflerine, tabii son derece kuvvetli olarak karşı çıktı.
1924 Anayasasının, karakter itibariyle Liberal bir anayasa olduğundan bahsedilir. Ama bizim için o zaman temel mesele, bir kuvvetli anayasa yapılmasıdır ve bu mümkün olduğu kadar temin edilmiştir, sanıyorum.
Çizmeyi ayağımdan çıkarıp ilk defa sivil ıskarpin giyiyorum. Diplomatlar arasındaki merasimi o kadar bilmiyorum ki, ilk gün Lozan'da öğle yemeğine ineceğimiz vakit, ilk sorduğum sual, ne elbise giyeceğiz, idi.
Lozan'a ikinci gidişimde Bayan İnönü'yü de beraber götürdüm. İlk toplantıya giderken ne olacağımız belli değildi. Yabancı bir muhite gidiyordum. Bu sefer bildiğim bir muhite Bayan İnönü ile giderek konferansın son safhasını beraber geçirmiş olduk.
İstiklal Harbi'nin başlıca amaçlarından biri asırlık kapitülaston belasından memleketi kurtarmak idi. Ve biz Lozan'a giderken kapitülasyonları kaldırmak için kararlıydık.
Konferans çalışmalarının başladığı günlerde, bir muraihhas, zannederim Mösyö Montagna yanıma gelerek, şimdi hatırlayamadığım bir meseleden dolayı protesto ettiğini söyledi. Üzerimde bir fevkalade tesir yaptı. Derhal kendisine,
«Mösyö Montagna, bana bak, ben protesto bilmem,» dedim.
«Ne bilirsin?» diye sordu.
«Böyle protesto ettin mi, ben bir saat sonra muharebeye tutuşuyoruz, deyiveririm,» cevabını verdim.
Beni protesto eden bu adam derhal ciddiyetini bıraktı: «Şimdi muharebe lafını nereden çıkardın?» dedi.
Bunun üzerine şöyle konuştum:
«Ben bütün ömrümde emir aldım ve emir verdim. Bunun dışında protestoydu, cilveydi, böyle şeyleri bilmiyorum.» dedim.
Bana memleketin bölünmesini teklif ediyorsunuz. Biz memleketimizi parçalamaktan kurtarmak için bütün Cihan Harbi boyunca uğraştıktan sonra, dört sene daha uğraşmışızdır. Sizin cemiyetinizin yapacağı mücadele, bizim yendiğimiz devletler ve güçlükler yanında çok ehemmiyetsiz kalır.
Osmanlı borçlarının tamamını kabul edemeyeceğimizi söyleyerek, borçların İmparatorluktan ayrılan devletlerle bizim aramızda taksimi lazım geldiğine ısrar ettik. Tezimiz bu. Bu ısrar uzun sürdü. Mali usuller mucibince olamaz dediler. Güçtür, yapılamaz dediler. Emsali yoktur dediler.
... bizden ayrılmakta olan Arap memleketlerinin temsilcileri, Lozan müzakereleri esnasında lehimize değil, aleyhimize çalışmışlardır. Tarihi gerçek budur.