Menderes, intihar amacıyla aldığı uyku ilaçlarının etkisiyle komadaydı. İyileşir iyileşmez darağacına götürülecekti. Berin Menderes artık bütün umutlarını yitirmişti. Eşini kurtarmak için son bir çareyi denemeye karar verdi. İnönü'ye gitti. "Paşa Hazretleri," dedi, "onu ancak siz kurtarabilirsiniz." İnönü, çaresizlik içinde bitap düşmüş Berin Hanım'la oğlu
Aydın Menderes'i teselli etmeye çalıştı. Ancak yapacak bir şey kalmadığını biliyordu. "Söz dinletemiyorum. Çıldırmış vaziyetteler," dedi. Gürsel'e sert bir mektup yazıp idamlara karşı çıkmış, "Bunu yaparsanız, halkla ordu arasında deva bulmaz bir kırgınlık yaratırsınız," demişti. Ayrıca o sabah Gürsel'i ve Genelkurmay Başkanı Sunay'ı bizzat ziyaret edip infazı durdurmaya çalışmıştı. Ama nafile... İhtilalin ipleri, Gürsel'in denetiminden çıkmış ve sertlik yanlısı Silahlı Kuvvetler Birliği'nin eline geçmişti. Artık gidişi durdurmaya İsmet Paşa'nın bile gücü yetmeyecekti. "Sizi ben bile kurtaramam," derken işte bunu kastetmişti. Bir dönem, bu korkunç görüntüyle noktalanıyordu.
Tarihi CHP kurultayı 1972 Mayıs'ının beşinci günü toplanacaktı. Ve o günler, İnönü'nün hayatının en sıkıntılı günleri oldu. Zaten bedenen tam bir çöküntüye sürüklendiğinden kurultay için hiçbir hazırlık yapamamıştı. Bütün enerjisini Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının idamlarını engelleme girişimlerine
vermiş ve bu çabasından ötürü askerle arası açılmıştı. Dahası kurultaydan bir gün önce oğlu Ömer'in de içinde bulunduğu bir uçak Sofya'ya kaçırılmış, Paşa'nın yüreği ağzına gelmişti. Ama, "Hiçbir pazarlığa girmeyin. Devlet taviz vermez," demişti. Uçak krizi kimsenin burnu kanamadan çözüldü ama Paşa'nın seksen sekiz yaşındaki kalbi daha fazla heyecanı kaldıramadı. 5 Mayıs sabahı kurultaya gitmek üzere bindiği otomobilde kalbine bir sızı saplandı. Son yıllarda peşini bırakmayan spazm
yeniden yoklamıştı. Eve döndü, kurultay 6 Mayıs'a ertelendi. İdamlarını engellemeye çalıştığı üç genç, o gece asıldılar.
Mevhibe Hanım, baygın yatan Paşa'sının elini avuçlarının içine aldı. Ayılmasını bekledi. İnönü gözlerini açınca eşinin gülümseyen yüzüyle karşılaştı. Normalde o saatlerde yemek masasının üzerine yeşil çuhayı serer bezik oynarlardı. Paşa, eşine hayatı boyunca hitap ettiği deyimle seslendi son kez: "Hanımefendi," dedi, "elimde üç as var. Dördüncü as da gelecek ve oyun bitecek." Mevhibe Hanım'ın gözyaşları kucağına düştü. "Dördüncü as" ölümü simgeleyen maça asıydı.
Atatürk, İsmet Paşa çıkar çıkmaz yaverini çağırdı ve "Git arkadaşlara söyle," dedi, "bizde âdettir. Biri makamından ayrıldı mı, herkes ondan yüz çevirir, İsmet Paşa'ya eskisinden fazla saygı gösterecekler."
Son nefesine kadar onu yalnız bırakmamıştı. Her 10 Kasım'da siyah takım elbiselerini giymiş, İstiklal Madalyası'nı göğsüne takmış, erkenden Anıtkabir' e koşmuştu. Kortejin hazır olmasını beklerken, nöbetçi askerlerle sohbet eder, hatırlarını sorar, sonra nöbet tutar gibi kabrin sütunları arasında gezinirdi. Hatta bir seferinde, garip bir önseziyle belki, kısa bir süre sonra kendisinin gömüleceği yeri arşınlamış, adeta kendi kabrini ziyaret etmişti.