Küf nedeniyle sayfaları birbirine yapışmış kitaplarla aynı kaderi paylaşmış gibi hissediyorum. Zihin açılmaya ve ihtiyaç halinde hazır olabilmek için zaman zaman sarsılmaya ihtiyaç duyar.
"Attalus(Stoacı filozoflardan) sık sık şu kıyaslamayı yapardı: "Kimi zaman bir köpeğin, sahibinin ona attığı ekmek veya et parçalarını havada kaptığını görürsünüz. Köpek yakaladığı her şeyi anında yutar ve sürekli başka bir şey bekler, ümit eder. İşte insanlar da aynen böyledir. Kader sabırsızlanmakta olan insanların önüne ne atarsa atsın, onlar bunu tadını almadan yalayıp yutar ve daima yeni bir av yakalamak için tetikte beklerler.""
(Syf: 56)
Bu alıntının devamında bilge kişi için “Bilge kişi böyle değildir. Onun karnı doymuştur. … Bilge kişi yüce, içsel bir tatmine sahiptir.” denilmektedir. Oysa biz bilgelik sevgisini hiç bitmeyen merak olarak görürüz. Bizim “entelektüellik” kavramı anlayışımızın tam tersidir. İşsizliğe övgü de buradan gelmektedir. Doyduğumuzu hissetmek bizi tembelliğe alıştırır.
Hatta bir diğer sayfada(57): “kendimizi meşguliyetlerimize kaptırmayalım, kapıyı onların üzerine kapatalım. Zira bir kez içeri girdiler mi, arkalarından başkalarını da getireceklerdir. Onlara son vermek mecburiyetinde kalmaktansa, hiç başlamamalarını sağlamak en iyisi.” Bu düşünceyi İspanyol filozof Ortega Y Gasset anlayışıyla değerlendirirsek böyle ilerlemek(?) kişi seçkin yapmak yerine kitle yapar. Kitle, “kendisini herkes gibi hisseden ve başkalarıyla aynı hissetmekten zevk alan her kişi kitledir” der Gasset.
Çeşitli olanaklar arasından sonuçta olacağımız şeyi seçmeye yaşam dersek, neler olabileceğini görmek için meşguliyetlerden yararlanmak gerekir. Seçenekleri gördükçe eler kendimize yeni seçenekler yaratırız.
İnsanın Tanrı katına çıkabilmesine hayret mi ediyorsun? Asıl insan katına inen, hatta daha da fazlası, onun içine giren Tanrı'nın ta kendisidir. Tanrı olmadanhiçbir ruh iyi değildir. Her bir insanın içine semavi tohumlar düşmüştür. Bu tohumlar iyi bir şekilde yetiştirildiği takdirde, bunlarla aynı öze sahip ve bunları yaratana layık bir hasat elde edilir. fakat özen gösterilmezse, tıpkı verimsiz ve bataklık bir toprakta olduğu gibi, bu tohumlar ölür ve buğday taneleri yerine zararlı otların baş verdiği görülür.