Anladım ki her neşenin arkasında bir hüzün, her mutluluğun arkasında bir acı var.Bu acı ve mutsuzluklar çoğu zaman bizden gizleniyor. Bize anlatılmıyor,öğretilmiyor. Azınlığın mutluluğu için çoğunluğunu mutsuz kılan kararlar kapalı kapılar ardında, gizli kapaklı alınıyor. Böyle bir dünyada bir çocuğun ayı oynatıcısının bir kahraman değil,bir işkenceci olduğunu görmesi için sirk çadırının ya da gösterin arkasına doğru sokulması gerekiyor. (Akgün AKOVA)
Kelebekler bir baharlık yaşamları çok görülerek yakalanıp kurtulurlar koleksiyoncular tarafından.Ama onlar yine de şanslı olanlardır; uçmanın tadını almışlardır hiç değilse...! Kazanın içinde nice tırtılı daha korkunç bir son bekler. İpek elde etmek isteyen insanoğlu canlı canlı haşlar kozalakları.Ölen kelebek adayları suyun üstüne çıktıkça bir kepçe yardımıyla toplanır. Ne dersiniz, altlarında ateş yakılan kazanlar, toplama kampları değil midir kelebeklerin
Abdülhamit 10 Temmuz 1884 tarihinde yaşadığı depremi bile kendisini tahttan indirmeyi yönelik bir saldırı sanacak kadar korkak ve beyaz kılı sevmediği için saraydaki tüm yaşlı görevlilerin sakalını siyah boyayan despot bir insandır.
Bir depremde yakalanacak en kötü yer padişah huzurdur.Çünkü padişah tahttan kalkmadan salonu terk edemezsiniz. 1884 depreminde de böyle olmuş, yerine başkasını oturtacaklarını düşünen Abdülhamit tahttan kalkmamıştır.Deprem sırasında tahtta sıkıca sarılan padişaha olayın Sarayburnu açıklarında bir mavnadan denize indirilen büyük bir aletin neden olduğu söylenir.Bu Jurnali ciddiye alan padişah bir rapor hazırlanması emrini vermekte geç kalmaz.
Elinde ne piyon kaldı, ne vezir, ne kale
Düştü birbiri ardına atlar, filler
Ama şah hâlâ ayak diremekte
Yeni taşlar bulundu çünkü: Köpekler...
(Ataol Behramoğlu'nun 1972'de, İran Şah'ı Nadir Şah için yazdığı dizeler)