İstanbul'da Semai Kahveleri ve Meydan Şairleri Gönderileri
İstanbul'da Semai Kahveleri ve Meydan Şairleri kitaplarını, İstanbul'da Semai Kahveleri ve Meydan Şairleri sözleri ve alıntılarını, İstanbul'da Semai Kahveleri ve Meydan Şairleri yazarlarını, İstanbul'da Semai Kahveleri ve Meydan Şairleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
''..semaici Zil İzzet aynı zamanda o vaktin en usta muammacılarından sayılırdı.
İşte onun 'kayık küreği' manasından gelen bir muamması:
*
Geçen bir nesne gördüm sallanır bî-ruh durur
Kim ona el vurursa kuyruğuyla sallanır
Bunun canlı oluşu dar dibinden bağlıdır
Bu muammâ değil lâkin bir ağacın dalıdır.
*
Bu yazı üç yahut dört köşe süslü bir tahtanın üzerine yazılıp kurdeleler, çiçeklerle süslendikten sonra kahvenin tavanına asılır; bunu halledenlere bir lira, beş lira, sırasına göre on lira mükâfatlar vaat edilir ve bunu kim hallederse hem mükâfatı alır hem onun adı bütün çalgılı kahvelerde aylarca çalkalanırdı.''
Şu da bir mizahi semainin başlığıdır ki alt tarafını bulamadım:
*
Efendim tar nasip tecelli taksirat mantar
Senin o bildiğin kantar niçin böyle yalan tartar.?''
''Üsküdarlı Vasıf'ın meşhur semailerinden biridir:
*
Efendim yoktur emsalin bulunmaz bir güzelsin sen
Nedir maksudun ey canım beni böyle üzersin sen
Adûyü bed-likalarla niçin daim gezersin sen
Seni ben sevmişim candan velâkin bî-habersin sen
Otursam reh-güzarında selam vermez geçersin sen
Görünce bendeni yavrum neden çeşmin süzersin sen
*
(Nakarat)
Gidip ağyara yar oldu benim halim harap oldu
Seninle gezdiğim gül-zâr kararmış bir tür-âb oldu
*
Vasıf'ın bu semaisinin sonundaki iki satırlık nakarat bazen şu şekilde de okunurmuş:*
*
Bugünlerde senin tavrın bana gayet merak oldu
Seninle içtiğim meyler niçin nar-ı firak oldu''
''Çalgılı kahvelerde önce işe mani ile başlanırdı. Fakat asıl mani, koşma, semai faslı başlamadan önce muzika başlardı. Yukarıda yazdığım gibi klarnet, bir çığırtma denilen ince tahta düdük, bir çift nara, bir darbuka, bir zilli maşadan ibaret olan kahve muzikası en önce bir marş çalardı ve bu marş ekseriyetle alafranga marşlardan biri idi. Son zamanlarda ''İspanyol Marşı'' dedikleri bir marşla Maçiç İspanyol pek moda olmuştu. Bu marştan sonra ya bir polka ya polka ayarında bir-iki şey daha çalınıp nihavent makamından kıvrak ve alafrangaya yakın şarkılarla, kantolara geçilir, daha sonra çiftetelli gibi oyun havaları, alaturka bazı halk şarkıları çalınıp söylenir, bunların arkasından da kahve her taraftan gelen misafirlerle tamamıyla yükü alınca mani havası ile manilere başlanırdı. Bazen yarım, bazen bir saat kadar süren mani faslı çok defa alaylar, kahkahalar arasında birtakım atışmalar, birbirlerini bastırmalar, birbirlerini tehzil ve hicvetmeler içinde geçer; sonra sırasıyla koşma, semai, divan, yıldız, destan, kalenderiye geçilirdi.''
''..Tersaneli Ahmet Reis ki şimdi iki gözü kör olduğu halde Karagümrük'te oturan yetmişlik ve perişan bir ihtiyardır. Bir zamanlar tersanenin en iyi ustalarından ve zamanın en namlı ve acar tulumbacılarından olan Ahmet Baba, şu yepyeni manisini geçen akşam bana bunlara dair bazı izahat verdikten sonra söyledi. (..):
*
Adam adam..cı..nacak..
Felek kökten budadı vurdu bir acı nacak
Ellere ben acırken ben oldum acınacak.
*
Ve bunu söylemesi ile birlikte hıçkırarak yanımdan kalktı, sopasına dayanarak uzaklaştı.''