Ferit Edgü gerçekten Türk edebiyatının çok önemli bir ismi. Kalemi aşırı kuvvetli. Bu kitapta ise her hikâyede özeniyorsunuz cümlelerine. Üslûbu gerçekten şahane. Öykü anlayışını sürdüren örnekler var bu kitapta da. İlk bölüm normal öykülerden, ikinci ve üçüncü bölümler ise küçürek (minimal) öykülerden oluşuyor. Çok kısa tüm fazlalıklardan arındırılmış, ayıklanmış, "dil"in içindeki cevhere varmaya çalışan öyküler yer alıyor. Bu öyküler kısa olmasına rağmen o kadar çok şey anlatıyor ki... Ferit Edgü edebiyatımız için çok önemli bir kalem. Herkese tavsiye ederim.
Sade, en sade, çok sade... Efil efil esen rüzgârın ardından ağaçta kalan yapraklar kadar sade. Hakkâri'de Bir Mevsim'in büyüsünü her kitaptan var bana göre. O kitapta sade ve içten. Lafı çok uzatmadan... İfadedeki akış: "Gözlerin gene iyi görüyor mu? Evet, diyorum. Nasıl dağıldığımı, dağılmakta olduğumu görüyor musun?" Ferit Edgü, hikâye dünyasının rüyasıdır, bana göre.
Ferid Edgü bir kaç cümleye tüm hikayeyi, uzun satırları sığdırdığı tek solukta okunacak 35 minimal öykü. Cümlelerin altında yatan derin hikayeleri, olayları ya da öykünün geri kalanını tamamlamayı okuyucuya bırakmış. Minimal öykü konusunda Ferit Edgü cok başarılı.
Edgü, bu kitabın ilk bölümündeki öykülerin 1960'lara dayandığı söylese de öyküler 1985 - 1997 yılları arasında kaleme alınmış. İkinci bölüm ise "Çok Kısa Öyküler" adını taşıyor ve gerçekten çok kısa öykülerden oluşmuş. Yazar, bu minimalist öykülerde düş ile gerçeğin bir arada gittiğini de söylemiş. . Şubat 99'da bu kitap için yazdığı ön sözde şunları söylemiş. "...yalınlığa, daha çok yalınlığa , artık hiçbir fazlalığı içinde barındırmayan yapıya ulaşmak için minimal öykü yazıyorum. Ayıklamak, arıtmak... Tıpkı mermerin içindeki gizli biçemi bulmak için durmaksızın yontan emekçi - yontuç gibi. Yontuç, mermerin içinde saklı cevhere ulaşmaya çalışıyor, bense 'dil' in içindeki cevhere. Hiçbir zaman varamayacağımı bile bile. Ama gene de..." . Yazdıklarında gün geçtikçe küçülmeye giden yazar şiirsel bir dille yazılarını günden güne küçültse de anlatılanlar hiç de küçük değil. . İyi okumalar dilerim. .
Tıpkı kitabın üzerinde yazdığı gibi; Öyküler & Çok Kısa Öyküler.
Ferid Edgü bir kaç cümleye tüm hikayeyi, uzun satırları sığdırmış gibi. Tek solukta okunacak türden bir kitap. Yazarın okuduğum ikinci kitabı ve zannımca tarzı bu. Başarı olarak değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum bu durumu. Cümlelerin altında yatan derin hikayeleri, olayları ya da öykünün geri kalanını tamamlamayı okuyucuya bırakmış.
İçinde uzun ve kısa olmak üzere 35 öykü barındırmakta. Düşündüren, şaşırtan ve bazen de anlamlandırmaya gücünüzün yetmediği bir eser. Ferit Edgü lafı çok uzatmayı sevmez, olayı en kısa yoldan okuyucuya aşılamayı amaçlar. Her konudan, birbirinden bağımsız 35 minimal öykü. Okuyun, okutun. İşte Deniz, MariaFerit Edgü
Ferit Edgü üç bölüme ayırmış öykülerini. İlk ve üçüncü bölümde beşer tane daha uzun tuttuğu öykülerine yer verirken ikinci bölümde "minimal" olarak adlandırdığı yirmi beş adet kısa öyküsü bulunmakta. Kitap ismini, özü İtalyanca olan son bölümden almış, "Ecco il mare, Maria!" İkili diyaloglar halinde kurgulanmış olan hikayelerin içerikleri tek beynin içinde yankılanan monolog dizilimini andırıyor. Ve ucu açık hikayelerin sonunu okuyucunun hayal dünyasına bırakmış gibi sevgili Edgü. Tabi ki bu hikayelerin üzerimde bıraktığı etki ve kesin bir yargı değil Edebiyat içinde ilk kez "minimal" kavramını kullanan bir çınardan bahsediyoruz, daha sonra bu kavramı başkalaştıran çok fazla yazar olsa da işin özünü Edgü bizlere sunmuş; sadelik. Olabildiğince az, olabildiğince öz ve olabildiğince etkili minimal hikayeler.
İçerisinde hem bildiğimiz öykü türünde hem de Ferit Edgü'nün Türkçe'deki temsilcisi olduğu minimal öykü türünde öyküler var. Minimal öyküde tüm fazlakıklardan arınmış, kendi deyimiyle, "dil"in içindeki cevhere varmaya çalışan bir yazarın dünyasına tanıklık ediyorsunuz. Şiirsel üslubu ve değindiği noktalarla okura sakinleştirici ve uzaklaştırıcı bir hava katıyor. Bir de Ferit Edgü'nün en sevdiğim yanı insan duygularını gerçek bir biçimde, o anı yaşatarak okuyucuya vermesi. Yaşayan yazarlar içinde en sevdiklerimden birisi ayrıca kendisi. Değeri bilinmesi gereken bir yazar.
Alıntılar
Aşkın ışığa gereksinimi yoktur derdi babam.
... sevdikleri bir insanı yitirdiklerinde, akıllarını da yitirip onları yaşatmaya çalışan insanlardan biriyle tanışmış olduğumu sezinler gibi olmuştum.
Yolcu; -Gidiyorum. Bu kez gerçekten gidiyorum -Cehennemim dibine değin yolun var -Ama ben o yolu bilmiyorum. -Bilmen gerekmiyor. Yolun sonu zaten orası...
Son sınırına değin ayaklanmış, arınmış öyküler. Yalınlığa, daha çok yalınlığa, tıpkı bir mermerin içindeki gizli biçime ulaşmak için yontan bşr heykel sanatçısının yapıtı misali.
Geçen yüzyılın sonlarında yazılmış 35 minimal öykü.
“Başkalarının değil, kendi sözcüklerinle konuşmasını öğren. Ona, kendisini sevdiğini söyle. Bunu söylemesini bilemiyorsan, boynuna dokun, gözlerinin içine bak, teninin kokusunu içine çek. Sonra da derinden bir "Ahhh!" Kendi "Ah"ın olsun bu. Hadi bir deneyiversene.”
Hep gelmek, ziyaret etmek istedim seni, diyorum. Öyleyse niçin gerçekleştirmedin? diyor. Vaktim olmadı diyeceğim, ama değil. Vaktim vardı. Her şeyi yapmaya vaktim vardı. Ama kimi şeyleri yapabildim. Kimilerini ...