İştikakçının Köşesi

Şinasi Tekin
2. han: Başlangıçda doğudaki Türk dünyasında "dünya hâkimi" mânâsına gelen ve kagan, k(h)an gibi çeşitli biçimlerde kullanılan bu unvanın ilk defa Yıldırım Bâyezid'in tuğrasında görülmesinin bir mânâsı olmalı. Dünya hâkimiyetini elde etme çabasında en büyük rakibi Timur olan Osmanlı sultanı Yıldırım Bâyezid'in daha Timur'u bertaraf etmeden onun kullandığı unvana sâhip çıkması, rakibinin harizmasını yani "dünyaya hâkim olma gücü"nü bir an evvel elinden alıp bu "güc"ü kendine mâl etme isteği ile açıklayabiliriz. Nitekim şah unvanı da, Yavuz Sultan Selim'in Safavî hükümdarı Şah İsmail'i yenmesi üzerine ilk defa sultanın tuğrasında görülür.
"Evin barkın yok mu senin, evin barkın yıkılsın...." gibi bir çok deyim var dilimizde... Ev'in ne anlama geldiğini biliyoruz. Peki "Bark" ne demek? Bark türbe manasındaymış. Dilimize Uygur türkçesinden girmiştir.
Reklam
"Ali Cengiz oyunu " aslında "Al-i Cengiz oyunu yani büyük Moğul Hükümdarı Cengizhan'ın oynu (Moğul hilesi) demek.
Acaba biz Oğuz Türkleri, az okuyup çok yazdığımız için mi “hata etmek” ile “ yazı yazmak” bir fiilde birleşmiş? Kim bilir?
neeeeeeğğ!!
Bundan bir süre önce -ma- olumsuzluk ekimizle, -dık- partisip ekimize de 'ithal malı" damgasını vurduk. Şimdi de bunca yüzyıldır seve seve kullandığımız, benimsediğimiz, üzerine bır sürü ek bindirerek türlü türlü anlam inceliklerini karşılamak üzere yeni kelimeler türettiğımız son derece sevimli ve şirin 'NE' kelimeciğimiz de mi dışarlıklı, yabancı oldu? Olur mu öyle şey yahu? Geriye Türkçe olarak ne kaldı ki!" Bu duygusal itirazlara diyecek bir sözüm yok tabi.
Sayfa 229Kitabı okudu
Reklam
Karahanlı Türkçesi yazı dilinin alfabesi (veya alfabelerinden biri) Arap alfabesidir. Ama burada kullanılan imla bütün ünlü harflerin (hurüf-i hecă) yazılması dolayısıyle Uygur imlâsının taklididir. Halbuki Anadolu'da, tarihi ve coğrafi sebepler dolayısıyle Uygurlarla hiç teması bulunmayan Oğuz Türklerinin kurduğu Anadolu Türkçesi yazı dilinin imlâsı (XIII asır) Kur'an imlâsıdır, yanı hurûf-ı heca yok.
Sayfa 106Kitabı okudu
Anadolu'da durum bambaşkadır. Bir kere burada insanların konuştukları Türkçeye yakın bir Türkçe konuşan kültürlü komşu yoktur. Dağ taş câhil Türkmenle doludur. Tek dayanakları Kur'an-ı Kerîm ve bir avuç kültür fedâîsi, halkının câhil kalmasına dayanamayan, râzı olmayan kültür fedâîleri... Bunlar, alfabeyi de imlâyı da hep Kur'an'dan alırlar. Bu konuda İranlıların asırlık tecrübelerinden, yazı geleneklerinden de faydalanırlar. Aşağı yukarı 1200'lerde Anadolu'da başlayan bu yazı dili nihayet bir imparatorluk dili olur. ... Anadolu'ya yani Türk dünyasının hemen hemen en uzak bölgesine gelip yerleşen Oğuzlar yani Türkmenler, İslâm dinine daha Orta Asya'da iken bütün diğer Türk kavimlerinden çok önce girdikleri halde yüzyıllar boyu göçebe kaldıkları için Orta Asya'da şifâhî dönemden yazı dönemine geçememişler. Bunu ancak Anadolu'ya gelip şehirlere yerleştikten sonra gerçekleştirebilmişlerdir.
Sayfa 137Kitabı okudu
Kim bunlar? Öz Türkler.
Kelginleyü aktımız kendler öze çıktımız furhan evin yıktımız burkan öze sıçtımız
Sayfa 292 - Mahmud el-KaşgariKitabı okudu
Mehemmed: Peygamberin adını diğerlerinden ayırmak için Muhammed yerine böyle okudum. Peygamberin adının kutsallığını korumak için bu ayırım Anadolu'da yüzyıllar önce yapılmıştır.
Reklam
2. han: Başlangıçda doğudaki Türk dünyasında "dünya hâkimi" mânâsına gelen ve kagan, k(h)an gibi çeşitli biçimlerde kullanılan bu unvanın ilk defa Yıldırım Bâyezid'in tuğrasında görülmesinin bir mânâsı olmalı. Dünya hâkimiyetini elde etme çabasında en büyük rakibi Timur olan Osmanlı sultanı Yıldırım Bâyezid'in daha Timur'u bertaraf etmeden onun kullandığı unvana sâhip çıkması, rakibinin harizmasını yani "dünyaya hâkim olma gücü"nü bir an evvel elinden alıp bu "güc"ü kendine mâl etme isteği ile açıklayabiliriz. Nitekim şah unvanı da, Yavuz Sultan Selim'in Safavî hükümdarı Şah İsmail'i yenmesi üzerine ilk defa sultanın tuğrasında görülür.
Sayfa 25 - Dergâh yay., 3. Baskı
Türklerin kültür hayatında, kurdukları her yazı diline bir şifâhî [sözlü] dönem tekaddüm [öncülük] eder. Yani Türk, atından inip çizmelerinin tozuyla Burkan manastırına girip yazı yazmağa, tercüme yapmağa başlamamıştır. Aynı şekilde yolunun üstündeki bir namazgâha uğrayıp, bir mescide girip "selâmün aleyküm" dedikten sonra pat diye rahleye çöküp Kur'an'ı tercüme etmeğe ve bunu da yazmağa başlamamıştır. Böyle bir şey imkânsızdır. Bunun olabilmesi için bir hazırlık devresine ihtiyaç vardır. İşte buna yani bu hazırlık devresine "şifâhî (sözlü) dönem" diyoruz.
Sayfa 38 - Dergah Yayınları
Bu şemadan anlaşıldığına göre Türkler üç ayrı bölgede, iki ayrı konuşma tarzına dayalı üç ayrı yazı dili kurmuşlardır: İlk ikisi Doğu ve Batı Türkistan'da: Biri 700'de Ötüken'de ve Tarım bölgesinde yanı Doğu Türkistan'da (Burkan ve Mani dini) başlamış öteki yanı İslâmî olanı 960'da Kâşgar'da yani Batı Türkistan'da. Her ikisi yüzlerce sene, birbirine çok yakın konuşma tarzına dayalı olarak yan yana fakat iki ayrı medeniyet çevresini temsil ederek yaşamışlar. Nihayet İslâmî olanı, 1500'lerde Tarım'dakini de içine almış ve İslâmlaştırmış.
Sayfa 137Kitabı okudu
ROÇAĞ (Orta İranca / m.s. 900'den önce) ORUÇ (Oğuzca) (en geç 900'den önceki bir tarihte) ROZE (Y.F.(yeni farsça) 900'den itibaren) (Karahanlıcaya roze şeklinde en erken 10. yüzyıl) Not: İranlılar, Oruça Roze diyor.
İslamiyet Sünni İranlı Samaniler aracılığı ile Türklere geçer... Kervanlara katılan gezginci hocalar, vaizler Farsça ve Türkçe bilen iki dilli din adamları idi ve Samani merkez idaresince sistemli olarak göçebe Türkler arasına gönderiliyorlardı.
Resim