Yirmisinde de biliriz yaşamın bir dönme dolap olduğunu. Kah boş kah dolu çıkan bir oyun... Ama deneylerle değil, önyargılarla. Öyle demişlerdir büyükler, kabul etmişizdir isteksizce. Biz öyle yapmayacağız, biz onlar gibi olmayacağız. Biz dönme dolaba binmeyeceğiz. Kendimiz de dönme dolaplar döndürmeyeceğiz. Böyle deriz... Bir de bakarız ki Necatigil gibi, bir dönme dolapmış yaşamın kendisi...
Yaşlı bir yorgan. Sırtına bindiği kişi de yaşlıydı, genç bir yaşlı. Bir baksan yakından; altmış dersin, kafakağıdında ancak otuzdur. Yaşamadan yaşlanan insanlarımız,. Yalnız yaşlanmak için yaşayan ...
Bir bakmışsınızdır, bildiğinizi, tanıdığınızı sandığınız, buna iyice inandığınız kişi bir 'başka'sıdır. Sizin değildir o. Elinizden kayıp gitmiştir uzağa. Ya da sizi itmiştir ötelere. Hani biliyordu, hani tanıyordu? Ya da siz onu bildiğinize, tanıdığınıza o kadar inanmıştınız hani ? Birden yabancılaşır insan çevresine bu anlarda, tek bir dost, bildik, arkadaş kalmaz. Kalmasını da istemez zaten.
Filler, mandalar, inekler, ayılar, eşekler, köpekler, hatta hatta vahşi ormanların canavarları, aslanlar, kaplanlar, sırtlanlar, kurtlar, tilkiler... Hepsi insanların 'insan' olamamışlarından çok daha üstündür.