Dünyayı tanımıyorum ama sefalet o kadar soğuk ki, çevresindeki kalpleri buza çeviriyor ve kötülüğün kardeşi olarak, soylu olduğunda, bu sefaletin çekingen ve utangaç olduğu hissine kapılıyorum.
Kusurlarımız bizi korkaklığa itiyor olsa gerek. Pisliklerimizin taze pişmanlığını ve anısını içimizde yaşamak bizi korkutuyor olsa gerek. Onurlu yaşamaktan hoşlanıyoruz ve değerini yitirmiş bir sevgili bize ulaşmak istediğinde utancımızdan yerin dibine geçerek yüzsüzlüğünü bahane edip onu kovmaya yelteniyoruz. Üstelik bunu, kendimizi suçlamadan, bu kızın hangi adaletin peşinde olduğunu sorgulamadan yapıyoruz. 'Alışkanlık, onu bizim oyuncağımız yaptı, bu oyuncağın konuşmasını ve kendini kadın yerine koymasını hayretler içinde izliyoruz.'
İlk yayınladığında müstehcen bulundugu için yasaklanmış bir kitap. Sansürlenecek bir kitap değil aslında. Kitap yazmaya çalışan zor durumdaki yazarın bir fahişeye aşık olmasını ve bu durumunu kabul edememesini, utanmasını, kendi kendine kuruntularını anlatıyor. Tahminlere göre yarı otobiyografik bir kitap olduğu varsayılıyor. Emile Zola deyince aklıma Nana gelir ama İtiraf gelmeyecek. Fahişe de olsa bir kadını hor görmeyi beğenmedim!