Hayatı anlamak mı, zor yoksa anlayamamak mı? Söyleyin, değerli okurlar? Sizce hangi çıkarım daha zor?
Genelde ağır koşullar karşısında mağlup olduğumda kendime bu soruyu sorarım. Ve vardığım sonuç, yaşamı anlamamak daha kolay bir kabulleniş gibi, gelir şahsıma. Çünkü yaşamı anlamlandırdığım zaman hele ki, koşulları iyileştirebilmek adına gücümün üzerinde bir efor sarf etmem gerekiyorsa ve başarılı olamıyorsam, kahrolurum.
Eserin kahramanı İvanov'da bir zamanlar ateşli ve inançlı bir insandır. Acılar karşısında ağlayan, kötülükler karşısında başkaldıran hassas bir kalbe sahiptir. İnançları uğruna çalışır ve çabalar. Ta ki umutsuzluğun girdabında savruluncaya dek!...
Yaşamında aldığı darbeler, yaşama karşı olan saf ve temiz inancını yaralar ve zaman içinde rüzgârda savrulan bir yaprak misâli oradan oraya savrulmasına vesile olur. İnançsız ve duygusuz... Kendisi de, davranışlarına bir anlam veremez. " Ben şerefli bir adam mıyım, yoksa bir alçak mı? " der. Ve yaşamın acımasızlığını " İşte, kendisiyle savaştığım hayat nasıl acımadan öç alıyor benden! " cümleleriyle ifade eder.
Zavallı insanoğlu... Hepimiz incinmişizdir, bir yerimizden...
Belki İvanov'da incindi. İncindiği için hayata küstü. Belki onun da sevgiye, merhamete ve affedilmeye ihtiyacı vardı.
Hepimizin olduğu gibi...
Not: ( Etkinlik kapsamında yeni bir yazarla tanışmama vesile olduğunuz için, teşekkürler Hakan Bey. Sağ olunuz ve var olunuz... )