Bütün tabiatta bıkkınlığa benzer bir şey seziliyordu. Yapraklar yeşil olmaktan artık bıkmışlardı, çiçekler de şiddetli solma arzusuyla yanıp tutuşuyorlardı sanki.
Gurur duyuyor. Uzun zamandır. Bunu ona söyledi mi hiç değilse? Hayır, söylemedi. Zaten ona hiçbir zaman hiçbir şey söylemedi. Birbirlerine bir şey söylemediler hiç. Şimdiyse çok geç, boğazına gömülmüş ve en basit kelimeyi bile telaffuz etmesini engelleyen şu ince boru yüzünden. Bir de çok yakın olan ölüm yüzünden.
Umutlara güvenmez. Çoğu zaman boşa çıkarlar. Her zaman. Onun gözünde bunun önemi yoktur, durumu kabullenmiştir. Fakat oğlunun gözünde! Oğlunun gözünde hayatın ilginç olmasını o kadar çok isterdi ki.
Hafif bir tebessüm belirir babamın dudaklarında. Ve de gururlu bakışı. Daha yeni büyükbaba olmuş birinin ona bir torun vermiş olana bakışı. Her şeye "teşekkür eden" bir bakış. Hayata. Irmağın suyuna. Yaza. Böylesi anların mümkün olması için her şeye rağmen var olması gereken Tanrı'ya...
Ne istediğini biliyor,
istediği şeyi elde edemeyeceğini de biliyor.
Ama deneyecek yine de, en azından istediği şeye yaklaşmak için.
Çünkü,
babası daima çözüm yolları arardı...