Çünkü bütün çocuklar yalnız doğar. Sorsan hiç doğmak istemezler tabii. O tatlı, uyuşuk, sıcak ve güvenli kesenin içinde sonsuza kadar kalmak isterler. Her nereden kovulup düştüysek bu âleme, o kese, oraya bağlıdır sanki. Cennetten gelen süt beslemektedir onu, cennet kadar mükemmeldir orası. Sonra kaçınılmaz bir ayrılık yaşanır. Yakıcı bir ışık, ses ve dondurucu bir hava, yalnızlığın, çaresizliğin uğursuz havarileri gibi karşılar kurbanını. O kadar yakıcıdır ki dünyanın her zerresi, ölecek gibi olur. Sonra o şaplak gelir, o ilk hava, şeytanla yapılan anlaşmanın ilk acı meyvesi olarak ciğerlerini parçalayarak ilk ke girer içine. Ağlar... Canı çok yanar. Ah, canın çok yanar. O can yanmasının adı, sonra korku olur. O korku hep ayrılığı hatırlatır. Geldiğin güvenli yeri, kovulduğun cenneti.
Çocuklar belki de bundan çok acımasızdır. Canları çok, ama çok yanmakta olduğundan, bir zaman ve sonra, her zaman...
Kendimi bir paket gibi hissediyordum.Birileri teslim ediyor,birileri de teslim alıyordu. Bana sanki cansızmışım gibi davranıyorlardı.
Bir çocuğa asla cansızmış gibi davranılmamalı...