Beyin, hiçbir zaman yorulmaz. Sadece dikkati dağılır ve sıkılır. İşte yorgunluğu o an hissederiz.
Ama zihninizi odaklarsanız, kimse ne kadar devam edebileceğinizi bilemez.
Hepimiz tuhafız. İçten içe hepimiz tuhafız. Kapalı kapılar ardında. Kimse bakmıyorken. Ama biri izleyince ya da bilince ortada ödenmesi gereken bir bedel oluyor. Son kuruşuna kadar ödememiz gereken bir bedel. Ve o bedel, pek çok farklı şekillerde karşımıza çıksa da aslında özünde tek bir şey.
Utanç.
Lafı uzatmayayım. Seksten bahsediyoruz. Becermekten. Bunu herkes yapıyor. Bazıları gözler önünde bazıları gizli saklı. Iyi kötü, sıradan ya da müstehcen. Tek başlarına ya da gruplar halinde. Karşı ya da aynı cinsle. Ve tabii bunların kombinasyonları halinde. Cinselliğimiz de en az kişiliğimiz kadar karmaşık çünkü işin içinde sadece aklımız değil, bedenimiz de var.
Bu bilimin değil, varoluşun konusu. O yüzden Doktor Kinsey ve Doktor Freud'un, özellikle de kadınlar hakkında vardığı sonuçlara tam anlamıyla güvenmiyorum. Çünkü şehvet nasıl ölçülüp kategorilendirilebilir ki? Bireylerin duygularını baz alp herkes için neyin iyi neyin kötü olduğuna dair nasil olur da değer yargıları belirleyebilirsiniz? Nasıl seks yaptıkları baz alınarak bu yapılabilir mi?
Aşk bir şans oyunu. Hani parayı üç pardaktan birine koyup önünüzde karıştırdıkları, çok iyi izlemenize rağmen bulmakta yanıldığınız türden bir oyun. Oynayan kaybediyor. Her zaman. Kaçınılmaz gerçek bu.
Aşk oyunu... En eski kandırmaca. Aslında gerçek şu ki;
Aşk bir şans oyunu. Hani parayı üç bardaktan birine koyup önünüzde karıştırdıkları, çok iyi izlemenize rağmen bulmakta yanıldığınız türden bir oyun. Oynayan kaybediyor. Her zaman. Kaçınılmaz gerçek, bu.