Kabile

Adem Apak

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
İbn Haldûn asabiyetin kan bağı üzerine inşa edilmiş olmasını şu şekilde izah eder: Kan bağı insanlık için tabii ve gerçek bir bağdır ve -çok az istisnası olmak üzere- yakınlara haksızlık yapıldığında bu bağ etkisini gösterir. Bir akraba, yakınının zulme uğraması durumunda ona karşı kalbinde bir şefkat hissederek yakınının derhal bu durumdan kurtulmasını arzu eder; bu, insani ve doğal bir eğilimdir.
Wellhausen'ın şu tesbitine katılmak gerekir:"Muhammed önce münferit şahıslar, dostlar, akrabalar ve köleler kazandı. Fakat bunları ancak öncü olarak görmekte idi. Gayreti başlangıçtan itibaren bütün Mekke'yi, ailesini, Hâşim ve Muttallibleri ve milletini, Kureyş'i kendisine çekmeye müteveccihti..."
Sayfa 100 - Wellhausen, J. Arap Devleti ve Sukutu, s.2Kitabı okudu
Reklam
"Hepiniz toptan Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, parçalara ayrılmayın, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de, O kalplerinizi -İslam'la ısındırıp- birleştirmişti."
Sayfa 88 - Âl-i İmrân, 3/103Kitabı okudu
İslâm dini bir taraftan asabiyetin yıkıcı etkilerini önlemeyi hedeflerken diğer taraftan insanlarda bulunan bu doğal eğilimi akrabayı himaye ve sıla-i rahîm çerçevesinde ahlâkî sorumlukların kaynağı olacak şekilde yaşatmayı amaçlamıştır. Bu yeni anlayışta akrabalık bağının sürdürülmesine yapılan vurgu, soyun üstün tutulması düşüncesinden değil, toplum düzeninin sağlanması ve yardımlaşma duygusunun geliştirilmesi hedefinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda İslâm dini sıla-i rahmi teşvik etmiş, hatta soyları ile bağlarını kesenleri yermiştir.
Hz. Peygamber (sav), kabilelerin İslâm'a hizmetlerini göz önünde bulundurarak onlar arasında yeni bir derecelendirme yapmıştır. Bu davranışıyla cahiliye dönemindeki kabile üstünlüğünün esas kriterleri olan güce ve nesebe bağlı derecelendirme yerine, dine hizmet noktasında yeni bir kıstas geliştirmiş; bu yolla kabile övünmesi şeklinde ortaya çıkan asabiyet hissini söndürmeyi hedeflemiştir. Nitekim Rasûlüllah'ın davranışlarından bu hedefi anlayan Akra' b. Hâbis et-Temîmî, onun, cahiliye döneminin üstün kabileleri kabul edilen Temîm ve Esed dururken, İslâm'da önceliği olan Gıfâr, Eslem, Müzeyne ve Cüheyne gibi zayıf kabilelere itibar etmesini eleştirmiştir. Hz. Peygamber Câhiliyenin bireysel ahlâk ölçülerinde de ciddi değişiklikler yaparak, kişisel düzeyde takvayı ve bu kavramın kapsamına giren samimi dindarlık ile ahlâkî meziyetleri ön plana çıkarmış; bu meziyetleriyle bilinenlere itibar göstermiş; hatta başka ırklara mensup olan ilk Müslümanlardan Selmân-ı Fârisî, Bilal-i Habeşî gibi sahabileri en yakın dostları arasına almıştır. Ayrıca Câhiliye ayrımcılığının aksine köle asıllı olan Zeyd b. Hârise'yi Mu'te Savaşı'na birinci komutan olarak tayin ederken, onun oğlu Üsâmey'i de ashabdan ileri gelen pekçok kişinin iştirak ettiği bir askeri seferin başına getirmiştir.
Sayfa 98 - EndülüsKitabı okudu
Câhiliye telakkisine göre şaire düşen barışı desteklemek değil, savaşı kızıştırmak ve devam eden çarpışmaların sürdürülmesini temin etmektir.
Sayfa 63 - EndülüsKitabı okudu
Reklam
Araplar en çok bir erkek çocuğunun doğmasına, soylu bir atının yavrulamasına, bir de içlerinden bir şair çıkmasına sevinirlerdi.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.