Kadın, İslam ve Sinema

Gönül Dönmez Colin

By Number of Pages Kadın, İslam ve Sinema Quotes

You can find By Number Of Pages Kadın, İslam ve Sinema quotes, by number of pages Kadın, İslam ve Sinema book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Bazı restoranların hâlâ “aile lokantası” tabelası astığı Türkiye’de aile kadını ile cinselliği özgürce yaşadığı için genellikle fahişe gözüyle bakılan kadın arasında kesin bir ayrım vardır. Fahişe en başından beri Türk sinemasını cezbeden konularda biri olmuştur. Babürr kültüründe zengin ve nüfuzlu kişiler kişilerle beraber olan tawaif, esasen fahişeyle aynı özellikleri taşıyıp aynı kaderi paylaşır ve Müslüman Hint sinemasının birkaç klasik filminde ince bir örtmeceyle işlenmiştir. Endonezya filmlerinde, eş ve kız evlat rollerinin yanında ca bau kan, yani fahişe, kadınlara en çok yakıştırılan rollerden biridir.
Sayfa 2 - Agora KitaplığıKitabı okudu
Ahmet Fehim'in seks vodvili Mürebbiye (1919) filminde zengin ev ahalisini baştan çıkaran 'ahlaksız' Fransız dilberi Angelique izlemiştir. Bu arada, bu filmin bir kadını iç çamaşırıyla gösteren ve sansürlenen ilk Türk filmi olduğunu belirtmeliyiz.
Reklam
1909 yılında köktendinci silahlı bir grup, bir sinema salonunu işgal etmiş ve içeri adım atmaya cesaret eden bir kadın olursa onu hemen bıçaklamakla tehdit etmişti. Haftanın belirli günlerinde kadınlar için özel gösterimler düzenleniyordu, bazı sinema salonlarıysa ahşap bir paravanla haremlik-selamlık şeklinde ikiye ayrılıyordu. Bir sinema sahibinin anılarına göre, Kemal Atatürk, film izlemek için gittiği Ankara sinemasının girişinde onu selamlamaya gelen ve içeriye girmelerine izin verilmeyen birçok kadın beklerken, salonun sadece erkeklerle dolu olduğunu görünce bu tablodan hiç memnun olmamış ve yardımcısına bütün kadınları salona alma emri vermiş, kadınların uzun süren alkışlarından film zamanında başlayamamıştı. Ilk defa ayrım olmaksızın beraberce film izlenmesi de bu şekilde, liderin huzurunda gerçekleşmişti.
Muhsin Ertuğrul, ünlü kadın yazar Halide Edip Adıvar'ın vatansever bir kadının Kurtuluş Savaşı esnasında verdiği mücadeleyi konu alan otobiyografik romanı Ateşten Gömlek'i sinemaya uyarlamak istediğini söylediğinde, Adıvar, kadın karakterlerin Türk kadınları tarafından canlandırılmasının üzerinde durmuştu. Bunun için başrol oyuncusu Bediha Muvahhid'in kocasından izin alınması gerekmiş ve sonuçta Ateşten Gömlek Müslüman kadınların rol aldığı ilk Türk filmi olmuştu.
Metin Erksan'ın Şoför Nebahat (1959-1960) filmi öylesine ilgi gördü ki, çok geçmeden devamı da çekildi. Bu kadınların beyazperdede erkekçe dövüşmesi, ama evde kadın gibi davranarak erkeğiyle sevişmesi, mutfakta iyi bir eş olması ve çocuk yapması bekleniyordu. Kadınları erkeklerle eşit görmeyen bir toplumsal yapıda bu tip filmler, şizofren karakterler ve/veya yanlış imgeler yaratarak kadınların içinde bulunduğu durumu daha da kötüleştirmiştir. Aynı zamanda bu filmler, kadınların yalnızca erkek gibi davrandıkları sürece kahraman olabileceği şeklindeki yerleşmiş tavrı da olumlamıştır.
1960'lı yıllar boyunca alt orta sınıfa mensup genç bekâr erkekleri hedefleyen ve bu erkeklerin bastırılmış cinsel güdülerine yaslanan sinema, kadınları, yakışıklı, kasları gelişmiş bir erkek kurtarmadığı sürece kaderinde fahişe olmak ya da gazinoda dansözlük yapmak olan, kolay aldanan zayıf mahlūklar olarak göstermiştir
Reklam
Namus ya da madalyonun öbür yüzü ayıp; bildiğimiz gibi suça kıyasla başkalarının önünde hissedilir) gibi erkeklik de fiili ya da muhtemel vahşet gerçeğiyle diğer erkekler tarafından onaylanmalı ve “sapınadek erkekler” grubu üyeliğini garantilimelidir... Bazı toplu tecavüz olayları (burjuva delikanlıların anılarının çok normal bir parçası sayılan geneleve toplu ziyaretleri daha da rezil bir şekli), sınava çekilmişlerin diğerlerinin önünde erkekliklerini bütün gerçeğiyle ispatlamaları için tasarlanmıştır. Bir başka değişle, sevginin erkekçe davranışları barındırmayan yumuşak ve ince yanından soyunmuş olarak erkekliği kanıtlayan tüm ayrıcalığı ve erkek grubunun yargısına bağlılıklarını dramatik bir biçimde sergilerler...Cesaret denen şeyin adam öldürmeye, işkence etmeye, ırza geçmeye, hükümetmeye, sömürmeye ve ezme iten duygunun güçlü “erkek” evreninin dışında bırakılmak gibi “erkekçe” bir korku olduğunu düşünmek yeter. Erkeklik, görüldüğü gibi ilişkili bir kavramdır ve erkeklerin önümde diğer erkekler için ve kadınlığa karşı bir tür kadın korkusu ile yaratılmıştır ki bu korku derininde kendi kendinden korkma yatar.
Sayfa 41 - Ahıra kitaplığıKitabı okudu
1970'lerin sonlarında pornografi Türkiye'de en parlak günlerini yaşarken, lezbiyenlik 'seks komedisi' adı altında çekilen filmlerle sömürülmüş, ancak 1990'ların başlarına dek bu konuda ciddi filmler çekilmemiştir. Atıf Yılmaz, Düş Gezginleriyle (1992) Türk sinemasında ilk defa gerçekçi lezbiyen filmi çeken yönetmen olarak kabul edilir. Bu noktada, onun daha önce, 1963 yılında iki kadını dudak dudağa öpüşürken gösterdiği Iki Gemi Yan Yana ve dejenere olmuş bir toplumda kimlik arayışına girip aradıklarını birbirlerinde bulan kadınların erotik fantezilerini anlattığı Dul Bir Kadın (1985) filmleriyle de bu konuyu denemiş olduğu hatırlanmalıdır.
Türkiye'de kadınların erkeklerle aynı haklara sahip olmayışı, on ları dramatik karakterler olarak daha çekici hale getiriyor, kadınlar sayesinde günümüz Türkiye'sinin yüz yüze olduğu sorunları daha keskin bir dille iletebiliyorsunuz. Toplumun her katmanında (köy de Berdel, şehirde Mine, şehrin kenar mahallesinde Bir Yudum Sevgi ve yüksek sosyetede Dul Bir Kadın) kadınlar bir kimlik arayışı için dedir. Bu mesele Batı'da çözüldü, ama Türk toplumu şu anda bir geçiş sürecinde; bu süreci belki Iran'la kıyaslayabiliriz. Mine, bu arayışın başlangıcıydı. 1980'lerdeki feminist hareketle aynı döneme denk geldi ve çok başarılı oldu. Anadolu'da 200 kişi kapasiteli bir sinemaya 190 kadın geldiğinde yöneticiler kapıları erkeklere kapatmak zorunda kaldılar. Sinema kitlelere hitap eden bir sanat türüdür ve bu yüzden halkın taleplerinden etkilenir, tıpkı sanatçının çevresinden ya da oturduğu şehirde meydana gelen değişikliklerden etkilenmesi gibi. Ben bir film çekerken, seyircimi düşünürüm. Geleneksel olarak Türkiye'de seyircilerin büyük bölümünü de kadınlar oluşturmuştur.
Devrim sonrası Iran sineması Batı'da çocuk kahramanların rol aldığı köy filmleriyle ünlü olmuştur. Çok büyük ölçüde alegorik olan bu hikayelerin çoğunda, çocuk kahraman (genellikle erkektir) insani değerlere ulaşmak için birçok engeli aşmak durumunda kalır. Kadınlar uzun planlarda, çoğu zaman pasif veya ikincil roldedirler
Sayfa 100Kitabı okudu
14 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.